Yorgandaki pire
Pire için yorgan yakmak dediğimde hepimizin zihninde aynı şey canlanıyor. Küçük, önemsiz bişey için ; görece daha büyük ve önemli bişeyi ortadan kaldırmak, yok etmek. Çoğumuza çok mantıklı gelmez yorganı yakmak. Bugün iki şeyden bahsedecem: yakılır ve yakılmaz. Niye yakılır, niye yakılmaz. Hangi seçenekte yakılır hangi seçenekte yakılmaz.
Pire küçük bir haşere, ancak etkili mücadele edilmezse hem çoğalır hem de bulunduğu yerle sınırlı kalmaz ve hem bize hem de çevremizdeki birçok önemli şeye yayılıp zarar verir. İnsan olarak hayatımızda pire yerine koyabileceğimiz birçok durumla karşılaşırız, bazen bu bizi gittikçe azaltan olumsuz bir alışkanlığımız , bazen hayatımızdaki insanların bize yaklaşımı, bazen hayatımızdaki insanların kötü alışkanlıkları olabilir. Ve daha birçok şey eklenebilir, herkesin piresini onların hayal gücüne bırakmak en güzeli. Daha her şey çok yeniyken , azken, çok zorlamıyorken gereken müdahale yapılmalıdır zaman geçtikçe her şey daha zor olabilir. Pirenin bulunduğu yer çok önemlidir, eğer bişeyin yüzeyindeyse halletmek daha kolaydır ama içe işlemişse müdahale de çok zordur, zorludur. Mücadele kişinin gücüne, koşullarına bağlıdır. Şimdi gelelim pire için yorgan yakılmalı mı, yakılmamalı mı.
Birinci koşulda pire için yorgan yakılır. Ne demek açayım biraz. Bişey çok ilerlemişse, size zarar veriyorsa ve elinizden gelen tüm çözüm yollarına rağmen sizi yemeye ve kanınızı emmeye devam ediyorsa, yorganın canı cehenneme deyip yakabilirsiniz. En etkili çözüm budur. Bunun ön koşulları vardır tabi. Öncelikle başka bir yorganınızın olması 🙂 ama genelde pire bir yorgana dadanmışsa diğerine de dadanma ihtimali yüksektir. Somutlaştıracak olursam eğer ilişkide olan bir çifti düşünün, her şey yolunda çok iyi gidiyor, ama karşıdaki kişinin çok da önemli olmayan (!), bazı duyguların (sevgi, aşk vs. ) etkisiyle görmezden gelinen kötü bir alışkanlığı olsun. Şiddet olsun, duygusal, fiziksel fark etmez. Cinsiyet de fark etmez. Kendisiyle ilişkide çok iyisiniz, kriz durumlarında tekrarlayan şiddet durumu var. İlk başlarda nadiren olurken son zamanlarda dozajı ve sıklığı artsın. Siz önce alttan alıyorsunuz, sonra karşı çıkıyorsunuz ve o şey devam ediyor. Hatta o kişi için yardım arıyorsunuz. Yorgan ilişkiniz, pire de şiddet. O kadar içine işlemiş ki. Bu durumda yorganı kurtarmak çok zor, yapılacak en güzel şey kendimizi kurtarmaktır. Kendimizi kurtarmadan yorganın derdine düşersek yayılma ihtimali çok yüksek olacaktır. İnsan davranışıyla pire bir mi derseniz şunu söylerim, nasıl ki pirenin yaptıklarını kontrol edemiyorsak karşımızdaki insanın da davranışlarını kontrol edemeyiz, kontrol edebildiğimiz tek şey kendi davranışlarımızdır ve dolayısıyla diğerinin değişmesi için hareket etmek, pireyi yorgandan gitmesi için ikna etmeye benzer. Zordur, mümkün değil demiyorum. Ancak kişi kendisi isterse o değişim sürecine girer. Bazı durumlarda da o halinden memnundur, değişmesi gereken, bu durumdan rahatsızlık duyan kişidir. Evet yorganı yakmak için ön koşul başka bir yorganın olması demiştim, bu ilişkide olan ve değişmesi gereken ciddi problemlerse hemen başka bir kişiyle ilişki olmalı diye düşünmeyelim, en önemlisi kendimizle kurduğumuz ilişki, kendimizi güçlendirmek, hazırlık yapmak. Yorganım olmadan ne yaparım sorusunu yorganımın yerine ne koyabilirimle değiştirmek ve bir çözüm arayışına girmek. Hazırlık yapmadan yorganı yakmamalıyız ve bu hazırlık süreci insanı yoran aynı zamanda değiştiren de bişeydir. İş olur, ilişki olur, kendi alışkanlıklarımız olur ve ne olursa olsun bazı durumlarda o yorganı yakmak gerekir ve yola devam etmek gerekir. Ama düşünmeden, hazırlık yapmadan o yorganı yakarsak başka birinden yorgan isteme durumuna düşeriz ki birçok insan bunu yapar. Bu böyle bişey değildir, yorganı yakmadan her şeyi ayarlamak gerekir. Diğer türlüsü düşünmeden o anlık hareket etmektir ve bu durum kişiyi baştaki sorunundan daha büyük bir sorunun ortasında bırakır. Eylemsel boyutta olmasa bile zihinsel boyutta mutlaka bir ön hazırlık gerekir.
İkinci koşulda pire için yorgan yakılmaz. Bunun için de çok iyi bir gözlemci olmamız, dikkatimizin kendimize ve dünyaya karşı çok aktif olması gerekir. Daha her şey yeniyken, ufak kıvılcım şeklindeyken müdahale ederiz. Burada yorganı yakmaya gerek yoktur. Bunu da şöyle somutlaştırayım. Diyelim bir komşunuz var ya da yakın oturduğunuz bir akrabanız ya da iş yerinde yakın bir arkadaşınız. Bu kişi sürekli sizin yanınıza geliyor, sürekli bütün boşluklarında sizinle oturuyor ve sürekli kendinden bahsediyor, o an sizin neye ihtiyacınız olduğunu, bir işinizin olup olmadığını düşünmüyor. Kişi olarak iyi bir kişi, kırmak da istemiyorsunuz, sizin için değerli şeyler var o ilişkide. Biraz da gençler için bir örnek koyayım, diyelim ki kitap okuyup yeni hobiler edinmek istiyor ama bir türlü bunlara zaman bulamıyor, sürekli kendinizi ekran karşısında buluyor ve bu durumdan çok rahatsız oluyorsunuz. Bu iki örnek üzerinden hareket edersek birinci örnekteki komşu, arkadaş ve ikinci örnekteki telefon ya da diğer ekranlar (TV, bilgisayar vs. ) bizim hayatımızda yeri olan ama sınırlarımızı aşmaya başlamış ve bizi rahatsız eder duruma gelmiş; ancak temelde de hayatımıza iyi gelen şeyler olsun. Burada o kişiyle ilişkileri bitirmek ya da ekranı hayatımızdan tamamen çıkarmak uygun olmaz. Yani bu durumda bu kişilerle ya da eşyalarla olan ilişkimizin bizi rahatsız eden kısmını pire olarak düşünün ve onlarla kurduğumuz bağı da yorgan. Burada o bağı koruyarak ve onlarla olan ilişkimizde daha net sınırlar çizerek başedebilriz. Mesela o kişi sürekli sizin yanınıza gelip size bişey anlatıp sizin zamanınızı boşa harcadığında ve sizi farkında olmadan önemsemediğinde ona dur dememiz gerekir. Ya da ekrana bir sınır koymamız gerekir. Nasıl mı? Şöyle ki o yanınıza direk geldiğinde şuan yapmam gereken bir işim var, sonra uygun olduğumda seni ararım sen de uygunsan görüşelim deriz. Ya da şuan kendimle baş başa kalmak istiyorum ya da başka bişeye ihtiyacım var diyebiliriz. Her halükarda ben şuan bunu istemiyorum deriz ve illaki karşıdaki kişide bir kırılma, rahatsız olma durumu olur. Olmalı da, sonuçta ona hiç demediğimiz, yapmadığımız bişeyi yapıyoruz. Olsun. Siz yine de yapın, o kişi de gerçek anlamda hayatınızda olmak istiyor ve sizi gerçek anlamda sevip önemsiyorsa sizin kendiniz için bişey yapmanızı destekleyecektir. Yok, bu bana ağır geldi ben bunu kaldıramam ,derse zaten o ilişkide size hiç yer olmadığı için kendiliğinden bitmiş olur. Aynı şey ekran için de geçerlidir. Kaldırıp atmak yerine zaman sınırı koyma, yapacağımız şeyleri ekrana geçmeden yapmaya zaman ayırmak, mümkünse güne ekranla başlamamak , ekranla olan ilişkimizi bizi rahatsız eden konumdan bize iyi gelen konuma getirecektir.
Şimdi karar bizim, nerde, ne koşulda, ne yapacağımızı biz biliyoruz. Bazen insanlar hem pireli yorganım yanımda kalsın hem de beni kaşındırmasın diyorlar. Bu bir fantezi, mümkün değil yani. Pire yorganda oldukça sizi kaşındıracak, onun doğası bu. Yakacak ve değiştirecek gücüm yok, sınır koyacak gücüm yok dediğimizde bunu bizim için yapacak başka birinin olmadığını söylemek istiyorum. Bunu yapacak kişi biziz, yaparız yapmayız o ayrı bir konu. Şunu yapmalısın, şunu yapmamalısın diyemeyiz kimseye, kimse de kimseye dememeli; ancak gerçeklerle yüzleşip ona göre beklentiler oluşturmamız gerekir. Bazen iki şey aynı anda olmaz, oldurmak istememiz onun olacağı anlamına gelmez. Ne kadar erken fark edip harekete geçersek her anlamda daha bütün ve sağlıklı bir hayat yaşamaya başlarız, mutlu demiyorum, sağlıklı , ruhen, bedenen. Mutluluk da bir fantezi, sevdiğimiz yiyeceği yerken süren yarım saatlik bir haz duygusunun bir ömür sürmesini beklemek gibi. Ama ne mümkün, olamaz, olmamalı da. Hayatta başka duygular da var ve hepsini yaşıyoruz, yaşamalıyız, sürekli mutlu olmalıyım, sürekli haz almalıyım demektir.
Son olarak bedel yine burada da karşımıza çıkıyor ve bedel hayatın doğasında olan bir şey, olağan üstü ya da sadece bizden beklenen bişey değil. Bedel ödemeye hazır olduğumuz kadar yorganla ne yapacağımıza daha net kararlar verirken buluruz kendimizi.