‘Bütün oyuncaklar senin olamaz!’
Çok sevdiğim bir arkadaşımla hayata dair dertlesirken , beni çok etkileyen ve bunu mutlaka bir yazımın başlığı yapmak istiyorum, diye söylediğim bu cümlenin ( başlıktaki) içinde geçtiği bir durumdan bahsetti. O kısımlar benim bilgim dışında kaldığı için onun anlattığı kadarıyla sadece tarif edebilirim ama asıl mesele bu olmadığı için buraya hiç girmek istemiyorum. Bu cümleyi alıp kendi dünyamda açmak istiyorum. Bu cümlenin okuyan herkeste aynı anlamı çağrıştıran bir cümle olduğunu düşünüyorum. Şöyledir böyledir diye uzun uzun açıklamak istemiyorum. Gelelim yazıya. Başlığın nerden çıktığını az da olsa ifade edebildim. Bu cümle bende birçok kapıyı açtı ardı ardına. Oyuncak var, oyuncakla oynayan çocuk var, daha fazlasını arzu etme, bazılarından mahrum olma var. Küçükken bu konuda şanslı görülen çocuklarla birlikte, hiç oyuncağı olmayan ya da çok az oyuncağı olan ve şansız görülen çocuklar var. Oyuncağa sahip olan çocuk diğerleri tarafından çok şanslı görülür birçok durumda. Hiç oyuncağı olmayanı dinlediğimizde sürekli o diğer çocuğun ne kadar şanslı olduğunu, kendisinin ise bundan mahrum kaldığı için ne kadar üzgün olduğunu ifade edebilir; duygularının farkında olmayan ya da onları bastırmayan bir çocuk değilse. Oyuncağı olanı dinlediğimizde ise çoğu zaman bunun çok da şanslı olunacak birşey olmadığını söyleyebilir, o gözünü açtığında birçok oyuncağı vardır ve olmaya da devam etmiştir. Bu onun için sıradan bir şeydir, oyalandığı, keyif aldığı bir şey. Bir süre sonra kendini oyalayacak başka bir oyuncak talep etmesinden daha doğal ne olabilir ki. Çok oyuncağı olan da olmayan da işin özünde sıkılır ve kendilerini birşeyler den mahrum hissedebilirler ve kimi dinlersek dinleyelim hep bir diğeri daha şanslı görülebilir ötekinin gözünde. Oysaki birşeyin olup olmaması o kişinin hayatına ne kattığına göre değişir. Bir şeye sahip olmak kişiyi tam yapmaz, tıpkı birşeye sahip olmamasının onu eksik yapmayacağı gibi.
Çocukların oyuncakları yetişkinlerin arzularına evrilir büyüdükçe, olay aslında ilk baştan beri hep oyuncak meselesidir. Diğer çocukta olan sende ufak bir iç sızısı oluşturur çoğu zaman. Kimi buna kıskançlık der kimi imrenme. Çok da insani bir durumdur aslında bu. Özünde ötekinin sahip olduğunun verdiği bir acı değildir bu, kişinin kendinde eksikliğini hissettiği şeyin sanki ötekinde olan o ‘şeyle’ dolacağına olan çocukça inancıdır. Onun sahip olduğuna sahip olursam her şey daha güzel olur gibi bir yanılsama. Öteki açıdan, O, sahip olduğu düşünülen kişi ise kendindeki o eksikliği sahip olamadığını düşündüğü diğer şeylerin peşine düşerek bir hayal kovalar.
Bazen hepimiz kendi içimizdeki o boslukla teması kaybettiğimizde oyuncakların peşine düşeriz. Oyuncağı olanları izleriz, gözlemleriz, git gide kendi hayatımızdan uzaklaşıp bir hayal alemine dalarız. Ama sonrasında bizi olduğumuz halimizden daha da ötelere atmış bir gerçekle yüzleşiriz, kendimize yabancı, kendimizden memnuniyetsiz, kendimizi sevmeyen bir hal olur. Halbuki hayaller güzeldir, çoğu zaman olduğumuzdan daha iyi hissetmemizi sağlarlar. Odağımızı kendi oyunumuzdan (hayatımızdan) başkasının oyununa çevirdiğimizde , mutsuzluklar, keyif alamamalar, keşkeler, iç geçirmeler ve kendini kimi zaman diğerinin sahip olduğuna sahip olamadığı için hayal kırıklığı içinde bulmalar başlar.
Herkesin hayatı kendi bahcesinde kurduğu bir oyun, bazen bolca oyuncaklar oluyor bazen az bazen de hiç. İşin adlı o bahçede oyun oynamakken, başkasının bahçesinde oynadığı oyunlari izlemekten kendi oyunumuzu kaçırıyoruz. Oyuncak sadece oyunumuza hizmet eden birşeyken oyuncağı hedefimiz haline getirip onun peşinde koşmaya başlıyoruz. Bunun farkında değiliz, hepimizde var. Zaman zaman oyundan uzaklaşıp oyuncaklara gözümün kaydığı oluyor, farkedince hemen oyuna dönüyorum. Bir de kendi oyuncaklarını başkalarına gösterip,onlarla oynamaktan çok başkalarına göstermekten keyif alan çocuklar var, onların duhumu daha vahim 🙂 O konuyu ayrı bir yazıda yazarım. Başkalarında eksiklik hissettirmeye çalışarak tam olmaya çalışma hali. Şimdilik bu kişilerden uzak durmakla yetinmek lazım.
Hayatımızda olan her şey bize özgü ve bize kattığı çok şey var. Oyunu nasıl oynadığımız önemli. oyun kurma becerisi ayrı bir beceri ve işin garibi öğrenilebilen ve sahip olunanlarla alakası olmayan bir beceri. oyun kurma ve sürdürme becerilerimizin gelişmesi niyetiyle…