Nerden başlayacağımı bilemeden başlıyorum bu yazıya, dünyadaki birçok insan gibi hepimiz her bilgiye anında ulaşabildiğimiz bir dönemdeyiz artık. Çok değil bundan 50 yıl önce olması mümkün olmayan şeyleri şuan çok kolay bir şekilde yapabiliyoruz. İlk adımı atanlar her zaman için en çok zorluğu yaşayanlar olmuştur hiç kuşkusuz. Şöyle bir geriye baktığımızda o zamanki çoğu insan, ne işle uğraşırsa uğraşsın yoğun çabalar sarf etmiş, günlük yaşamlarındaki birçok şeyi yerine getirmek için zaman ve enerji olarak çok vermişlerdir. En basit şeyler bile zaman almıştır. Çocuklarıma çocukluğumu anlatırken, anne anlatma sana üzülüyoruz diyorlar, halbuki anlattığım şey bir hayalim. Mesela şöyle bir hayalim vardı, ‘Bir oda dolusu halley olsa/ kola olsa hepsini hemen bitiririm’. Çocuk aklı işte, hayal mideden büyük 🙂 Çocuklarıma niye üzüldüklerini sorduğumda , beni bişeylerden mahrum büyümüş olarak algıladıklarını fark ettim. Evet belki kendi koşullarına göre birçok şeyden mahrum kalmış olabilirim, benim emsalim birçok çocuk da benim gibi mahrum kalmış olabilir; ancak o dönemde hayal etmek ve hareket etmek birçok mahrumiyetin önüne geçiyordu. Ben de her çocuk gibi anneme soruyordum, çocukken ne yapardınız, ne yerdiniz, sıkılmaz mıydınız televizyon yokken diye, işin garibi o da kendi çocukluğunda yaşanılan birçok sıkıntıya rağmen bir mahrumiyet hissetmiyordu. Bir kere şunu demiştim anneme, nasıl ya senin canın baklava istemiyor muydu çocukken! O da, yoo, demişti. Her kuşak kendinden bir önceki kuşağa üzülerek bakıyor, ne kadar çok şeyden mahrum kalmışlar diye. Muhtemelen her kuşak da kendisinden sonraki kuşağa üzülerek bakıyor, nelerle uğraşıyorlar diye. Bugünkü anlatacağım şey kuşak farkı vs. değil. Dönemlik bir değişimin ruh halimiz ve ruh sağlığımız üzerindeki etkileri.
Geçmiş dönemdeki insanlar her şeyi kendileri yapmak zorundaydı, ister istemez bedenlerini çok fazla hareket ettiriyorlardı, oturmak nedir bilmiyorlardı, birçok şeye erişimleri kısıtlıydı, herkes kendi çevresinde olan biteni biliyor, dünyadan bihaber yaşayabiliyorlardı. Bilgi düzeyinde şimdiye kıyasla çok az şey biliyor olabilirlerdi, ancak büyük bir çoğunluk bişeyleri yapması gerektiğini biliyor ve yapıyordu. Beden gücü daha fazlaydı. zihin gücünü kullananlar da bedensel faaliyette bulunmak zorundalardı. Çok üst düzey bir yaşantısı yoksa tabi, hani hizmetçiler vs. tarafından her şeyin yerine getirildiği bir sarayda yaşamıyorsa. Hoş orda yaşayanlar da oranın gerekleri olan şeyleri yapıp günlerini geçiriyorlardır. Şimdiki dönemde beden gücünü kullanmamıza gerek kalmadı, ulaşım, iletişim, eğitim vs. birçok alanda her şey bir tık uzağımızda. Güzel yönleri çok fazla, normalde birçok şeye çok kolay ulaşabiliyoruz. Dünyadan haberimiz oluyor. Bir dakikada kahvemizi yapıyoruz, makine çamaşırları yıkarken biz başka bir şeyle uğraşabiliyoruz. Gerektiği gibi kullanıldığında çok güzel yararları var. Gerektiği gibiyi açalım biraz.
İhtiyacımızın ne olduğunun farkında olmak, kendimizin farkında olmak, dış dünya ile hayallerimizin farkında olmak çok önemli. Bu hayattan ne istiyorum, rolüm ne, evet özgürüm, canımın her istediğini yapabilirim de, ne için. Beni harekete geçiren şey ne? Eğer bunların cevabını biliyorsak ve bunlara uygun yaşıyorsak gerektiği gibi oluyor, yok değilse o zaman kötüye kullanılan her şey gibi sonuçları da bizi ileriye değil geriye götüren şeylere yol açıyor. Günümüzde kendimizi zorlamazsak eğer ya da zorunda olduğumuz şeyler olmazsa bütün bir günü evde, yataktan çıkmadan elimizde telefonla dünya turuna çıkmış bulabiliyoruz. Her şeye hakim oluyoruz. Zihin düzeyinde her şeyi öğreniyoruz ama deneyimleme kısmı boşta kalıyor. Yaşamdan beklenilenle yaşama verilen arasında büyük bir tezat oluşuyor. Eskiden saçı süpürge olan kadınlar vardı, hala var, var olmaya devam edecek, maalesef değişim her yerde her toplumda aynı doğrultuda olmuyor. Şimdi ise prenses kızlar, Barbie kızlar var. Yaşam tarzı olarak bunu benimseyen. Dünyada krallığın birkaç ülkede olduğunu göz önüne alırsak bu kadar prenses nereye gidecek 😁 İki ucu dengesiz bir şey. Köleden prensesliğe geçiş, ikisi de gerçek insana uymayan roller. Birinde kendini yok sayan, diğerleri için yaşayan, kendi ihtiyaçlarını görmezden gelen , kendisine dayatılan kalıplarda yaşayan kadınlar; diğer yandan kendi ihtiyaçlarını merkeze alan, ama bunu yaparken de birileri bana baksın, beni beslesin, beni el üstünde tutsun, birileri bana hizmet etsin diyen bir grup. Olay kadın/ erkek ayrımı açısından değerlendirilmemeli, bu alan benim dışımda, göze batan değişimler bu yönde olduğu için onu örnek veriyorum. Gelelim prenses/ Barbie kızlara. Kendisine dayatılan gerçeklik bu, onun da alıp kabul ettiği gerçeklik bu. Sonuç mu? Hayal kırıklığı, öfke, kin, anlamsızlık, üzüntü…
Dünyada olan bunca değişime bakarsak, insanlar bu değişimin sadece bir yönünü almışlar gibi geliyor. Gelelim prenses olmaya. Bir hakimiyetim yok prenses nasıl olunurla ilgili, filmlerden, kitaplardan tahmin edecek kadar ancak bilgim. Ciddi eğitim alıyorlar, birçok alanda kendilerini geliştiriyorlar, aktifler… Yani sadece hizmetçilerden bakım alıp, yan gelip yatan tipler değil gerçek prensesler. Günümüzde ciddi sayıda böyle bir grup var (Ekrana bakan prensesler 😁) ve bu insanlar ciddi anlamda sorun yaşıyorlar. Gerek yetiştiriliş tarzları gerekse kendi dünya algıları, etraftan ciddi ciddi bişeyler almayı beklemelerine yol açıyor. Hareketsiz, eylemsiz bir yaşam. Bütün gün ekran karşısındalar. Evlerinde yaşam alanlarını toparlamaya dair bir şey yapmamışlar, mutfağa girmemişler, ortaya bir şey çıkarmamışlar, kitap okumamış, spor yapmamış, bedensel, ruhsal, zihinsel gelişimlerine zaman ayırmamışlar… Bu kısımda yazdıklarım uç görünmekle birlikte çoğunluğu oluşturuyor, sadece günümüzün güzellik anlayışını karşılamaya yönelik çabaları var. Tek bir boyut üzerinde hayatını yaşamaya çalışan insanlar ve sonuç olarak hem psikolojik hem bedensel sorunlar ortaya çıkıyor. Bunları dün evimin balkonunda halılarımı yıkarken yazmaya karar verdim 😁Halı yıkamak bir tercih, manikür yaptırmak bir tercih, evde yemek pişirmek bir tercih, dışarda yürüyüş yapmak bir tercih, akşama kadar ekrana bakıp hayıflanmak da bir tercih. Yani tercihlerin başı sonu yok, hepsi bize ait, yaşamdan ne beklediğimize, kim olduğumuza, kendimizi nereye konumlandırdığımıza dair soruların cevapları olarak ortaya çıkıyor.
İnsan olmak insan gibi yaşamaktan geçiyor, insan, insan gibi yaşayamadığında ( zorunlu ya da kendi tercihi sonucu) sorunlar baş gösteriyor. Dikkatim dağılıyor, zihnim hep olumsuz şeylerde, kaygılıyım, hiçbir şey bana anlamlı gelmiyor, hiçbir şey yapacak gücüm yok… Zaman zaman hepimiz insan olarak bunları yaşıyoruz, tıpkı arada bir güneşin bulutların arkasına çekilmesi gibi. Ama her an sürekli sıkıntılar varsa ve günümüzü etkiliyorsa geriye çekilip yaşamımızı incelemekte fayda var. Sürekli yaptığımız, saatlerimizi ayırdığımız şeyler neler?
Bazen şöyle düşünmek de iyi gelir, eski zamandaki insanların böyle kaygıları olur muydu, onlar neyi dert ederdi? İllaki ortak dertler vardır, ancak günümüzde hareketsiz bir yaşam ön planda, insana dair yapılması gereken şeyler aşağılanıyor, yemek yapmayı, evi temizlemeyi , yaşadığımız mekana bakmayı bir başkasının yapması gereken işler gibi görüyoruz, kadın / erkek ayrımı yapılmaksızın. İnsan sadece görüntüden ibaret değil, birçok boyutu olan bir canlı ve birçok alanda kendini geliştirmesi gereken bir canlı. Artık her şeyin kolayca elimizin altında olduğu bu dönemde hareket etmek için kendimizi zorlamamız gerekiyor. Evin içinde daha çok üretmemiz, yemek yapmamız, temizlik yapmamız ve bunları yaparken insan olmanın gerektirdiği şeyler yaptığımızın farkında olmamız gerekiyor. Dediğim gibi neyi yapıp neyi yapmamak bir tercih, ben bunları yapmıyorum , paramla birini tutup yaptırırım , kalan zamanımla kendim için iyi gelen şunları yapıyorum diyebilir. Ancak kalan zamanda elinde telefon sosyal medyadan sosyal medyaya geziyorsak ya da uyuklama halinde kendimizi yaşamın dışında tutuyorsak ya da kalan zamanda daha çok çalışıp daha çok para kazanıp daha az yaşıyorsak, zarardayız. Ölçümüz şu olmalı, ben bunu yapmadığımda yerine yaptığım şey bana hangi anlamda katkı sağlıyor? Bu zamanlarda hangi yönümü geliştirdim ? Aileme, çevreme, dünyaya nasıl bir katkım oldu?
Sonuç olarak tek boyutlu yaşamlar, tek boyutlu insanları oluşturuyor ve tek boyut insanı yaşamsal açıdan fakir bir noktada tutuyor. Yaşamsal fakirlik parasal fakirlikten farklıdır, kişinin çok parası, malı, mülkü olabilir ama adına vizyon, amaç ne derseniz deyin, yaşamsal deneyim açısından tek düze yaşamasıdır. Kişinin pek parası olmayabilir ama yaşantısal olarak dolu doludur, o insanları hemen tanırsınız, hayat doludur, huzurludur, kendi yaşamının içinde kendiyle olumlu bir uğraş halindedir, negatif olayları ve duyguları süzgeçten geçirdikten sonra yaşamaya devam eder, onlar da ekrana bakar, ama gerektiği kadar 😊 Son olarak tek boyut sadece ekrana bakmak gibi algılanmasın, o en çok görünenlerden biri, mesela çok çalışmak da böyledir, ailem için, çocuklarım için der dururlar ama işin aslı yapacak başka şeyleri yoktur, mesai saatleri çok olan mecburi olan kişileri kastetmiyorum, kendi tercihiyle fazladan koşturanları söylüyorum. Yaşamsal açıdan zenginleşmek niyetiyle…