Bir defter düşünün, kendi hayal gücünüze kalmış şekilde, sayfası, rengi, boyutu, şekli. Bu defterin içini kendi deneyimlerimizle, bildiklerimizle dolduruyoruz. Herkesin defteri kendine has. Kimi mükemmel şekilde bir dış kaba, sayfa yapısına sahip. İçleri de çok güzel yazılarla dolmuş, kimininki daha sıradan, hatta bazılarının dış kapakları bile yok, yazılar eğri büğrü. Ne yazdığını ancak yazan kişi okuyabiliyor, bazılarını o da okuyamıyor. Kimilerinin bütün sayfaları dolu, kiminin boş, kiminin biraz dolu biraz boş. Bazıları defterlerini kendi deneyimledikleri şeyleri yazarak doldurmuş, bir nevi günlük gibi , ama acı dolu yaşantıların olduğu bir günlük. Kimileri gördüğü, beğendiği şeyleri yazmış, kendinden bişey eklemeden, bir nevi güzel sözlerin alıntılanıp yazıldığı güzel sözler defteri gibi. Kimi önemli numaraları, bilgileri yazmış, doğum tarihleri, telefon numaraları, önemli yemek tarifleri. Kimilerine ailelerinden güzel defterler kalmış, kimilerine sonradan edindiği arkadaşları güzel defterler hediye etmiş, kimi büyüklerinden kalan eski defterleri yazmaya devam etmiş, kimisi kendi imkanlarıyla kendilerine güzel , istedikleri gibi bir defter almışlar…. Yani herkesin öyle ya da böyle bir defteri var. Bazen dışları bazen içleri benzese de hepsi kendine has bir defter.
Şimdi bu defterleri yaşamımız olarak hayal etmeye devam edelim, kendine has, kendine göre. Günlük çalışmalarımda karşıma çok fazla defter ( yaşam) çıkıyor, hepsini elimden geldiğince elden geçirip okumaya , bazen okutmaya çalışıyorum. Bazen ne ben anlıyorum ne o anlatabiliyor. Bazen hem ben anlıyorum hem o güzel anlatıyor. Beni çok şaşırtan defterler oluyor. Bazılarının defteri o kadar dolu oluyor ki, daha buna ne yazabilir ki diyorum, bazıların defteri bomboş oluyor ama yazmaya dair hiçbir istek görmüyorum karşımdakinde. En keyif aldığım defterler ise her zaman en dolu olanlar olmuyor, satır aralarına, sayfa köşelerine yeni öğrendiği şeyleri eklemiş kişilerin defterleri oluyor. Vay be diyorum, ne güzel şey öğrenmiş ve eklemiş sayfasına. Beni en çok yoran defterler ise kendini roman sananlar 🙂 Daha doğrusu defterinin roman olduğunu ve ekleyecek hiçbir şeyin olmadığını düşünen ‘roman yazarları’. Her şeyi bitmiş, onaylanmış, hiçbir düzeltmeye gerek görmemiş, herkesin okuması gerektiğine yürekten inananların defterleri. Ya işte adı üstünde defter, niye roman muamelesi yapıyorsun. Kaldı ki romanlar bile bir hata bulunduğunda bir sonraki basıma girmeden düzeltiliyor. Senin bu yanılmazlık yanılsaman da nerden geliyor, diyorum içimden. Bu tavrı genelde ileri yaş insanlardan bekleriz, hani deriz ya , ununu elemiş, eleğini asmış. Bu insanların hayattan ne alacağı ne de vereceği kalmış diye yorumlarız. Halbuki benim danışanlarımda gördüğüm bu tarz yapılar, hiç de yaşamın ileri yaşındaki kişilere özgü değil, aksine bildiği yanıldığına yetmeyen, kafasını kuma gömmüş, hayatında yeni bilgi ve deneyime açık olmayan, yıllar önce öğrendiği şarkıları aynı tonda söyleyen kişiler. İçlerinde çok genç insanlar da var.
Defteri gerçek anlamda roman niteliği taşıyan, her şeyi ne güzel de oturtmuş dediğim insanların defterlerine yaptığı o eklemeler beni her zaman çok etkilemiştir. Daha ne değiştirebilir ki dediğim insanların hayatlarında bilinçli olarak yaptıkları o değişimler gurur vericidir. Bazı defterlerin sahipleri çok zor deneyimleri bile aşabiliyorken, bazıları görece daha az deneyimlerle darmadağın olabiliyor. Tabiki birçok faktör var bu durumu etkileyen; ancak danışanlarla yaptığım görüşmelerde en çok dikkatimi çeken etkenin, öğrenmeye açık olmak olduğunu gördüm. Ben her şeyi düzeltmek istiyorum, bana yol gösterin, ne yapabilirim, diyen birinin gram öğrenmeye isteği olmayabileceği gibi ; benim için hiçbir şey değişmez, ne yapabilirsin ki diyenlerin öğrenmeye istekli olabilecekleri gibi. Öğrenmeye açık ve istekli olmanın yaşla, eğitimle, kişilik özelliğiyle, meslekle, hayatta başına gelenlerle, yaşadığın acının içeriği ve miktarıyla hiçbir ilgisinin olmadığını gördüm. Öğrenme isteğinin , kişinin hayatında dönüşüm yaratma potansiyeline sahip önemli bir faktör olduğunu düşünüyorum. Öğrenme isteği kişiyi harekete geçiren bir istek olmalı , yani sürekli kitap okuyup, araştırıp, bilgi edinip, ama kendinde ve hayatında hiçbir değişiklik yaratmayan , kuru entelektüel meraktan bahsetmiyorum. Kişinin hayatında bir değişim yaratan, minnacık bir etkisi olan şeyler. Şunu öğrendiğimden beri şuna şöyle bakar oldum, şunu gördüğümden beri bunu böyle yapar oldum, şunu fark ettiğimden beri şunu da yapmaya karar verdim, şeklinde uzayıp giden cümlelerden söz ediyorum.
Her şeyi bilen bir şeyi bilemez, kendini! Bir şey öğrenmeye çalışan kendini ve çok şeyi öğrenir. Son olarak çok severek okuduğum ve okumasının uygun olacağını düşündüğüm çoğu kişiye önerdiğim bir kitap olan ‘Kurtlarla koşan kadınlar (Clarissa Esten)’ kitabından bir alıntı yapmak istiyorum:
‘Öğrenmekten zevk almayanlar, yeni fikirlere ya da deneyimlerin çekimine kapılmayanlar şuan bulundukları konumu aşıp gelişemezler. Acının köklerini besleyen tek bir güç varsa, o da bu anın ötesinde öğrenmeyi reddetmektir.’