Hansel ile Gretel’ i bilmeyenimiz yoktur diye düşünüyorum 😊Nerden geldi bu şimdi aklıma, birazdan buraya bağlıcam. Masalı düşünün, oradaki cadıyı.
Şimdiye gelelim , günümüze, an’a. Şimdide yaptığımız ne varsa bir nevi geleceğe yatırımdır, bunu hepimiz biliriz. Kenara attığımız her şey bir şekilde büyür, gelişir. Bugünü yaşama şeklimiz geleceğimizi belirlemede çok önemlidir. İnsan olarak hep deriz ya, şu borcumuz bir bitsin, şu okul bir bitsin, şu sıkıntı bir bitsin, çocuk şu sınavı bir geçsin… Bunların her biri şimdiyi yaşamaktan kaçınan insanın kullandığı kılıflardır, öyle ya şimdiyi yaşayacak vakti yok gelecekte daha önemli şeyler var yapılması beklenen!! O okul biter, iş olur, sınav geçilir, sıkıntı biter… O beklenilen her ne ise olur ama geriye büyük bir boşluk kalır, neyle doldurulacağı bile bilinmeyen.
Bazen yaşını çokça ve güzelce yaşamış insanlar görürüm iş ortamında, odamda. Gayri ihtiyari sorarım, bu işin sırrı ne? Yaş 90 ama enerji ve görüntü çok daha dinamik ve hayat dolu. Bazen de gelir kişi yaşım 55 der, ama enerji 80lerde. Ona da sorarım bunun sırrı ne diye. Yaşı genç ama görüntüsü daha büyük görünenler şimdiyi erteleyen gruptur çoğunlukla , hep bişeylere koşturan ama gerçek manada kendisi için bişey yapmayan. Buna birazdan devam edecem. Bende merak uyandıran ise diğer grup olur genelde. Yaşı rakamsal olarak çok fazla ama enerji çok genç. Onlar genelde şunu der, çok okurum, çok hareket ederim, çiçeklerimle uğraşırım, hayvanlarıma bakarım, hiç durmam… Gençliklerini sorarım o zaman nasıldınız diye, o zaman da aynıydım, hep bunlara önem verirdim, derler. Kendileri de ruhları da yaşam dolu olanlar bişekilde gerçek manada kendileri için bir şey yapmış insanlardır, kendilerine yatırım yapmış, kendilerini güçlendirmiş insanlar. Dışardan belki kolay, bencil, rahat, hiçbir şeyi dert etmeyen, sıkıntısız bir hayat yaşıyor gibi görünseler de özünde yaşamın getirdiklerini kabul etmiş, insan olmanın getirdiği evlilik, iş, çocuk, birinin bakımından sorumlu olma,… gibi sorumluluklarını yerine getirmiş, kendilerine karşı olan sorumluluklarını da yerine getirmiş insanlar olduklarını görürüz.
Dönelim masala, Hansel ile Gretel iki kardeş, bir ormanda gezerken kayboluyorlar ve yolları bir eve düşer, dışı çikolata kaplı, çok çekici, lezzetli. Evin içinden çıkan, görünürde çocukları ve insanları çok seven cömert bir kadın çocukları çikolatayla beslemeye devam eder, çocuklar çok mutlu olur, yedikçe yerler, karşılarındaki kadın çok cömerttir, kendilerini besler. Tabi bu çocuklar saftır, iyi niyetlidir, aslında o kadının kendilerini düşünen, cömert bir kadın olmadığını fark etmezler. O kadının aslında kendilerini çikolatayla besleyip, sonra da kendi zevki için yiyecek bir cadı olduğunu anlamazlar, anladıklarında da çok geçtir, artık özgür değillerdir, kapana kısılmışlardır.
Hayatımızda birilerine karşı çok verici ve onları kendilerine bağlamaya çalışan kişileri bu masaldaki cadıya benzetirim ve sıklıkla şunu söylerim: Beni besliyor, sonra yicek 🙂 Belki bu masaldaki cadı sırf kötülük ve art niyet barındırıyor gibi görünse de günlük hayatımızda bunun çok örneğini görürüz. Hiç uzağa gitmeyelim, kendi yemediğini çocuğuna yediren, kendi giymediğini çocuğuna giydiren, ben mutlu olmadım o olsun diyen bir ebeveynin de buradaki cadıdan bir farkı olmaz çoğu zaman. Ne alaka demeyin, çocuğa o kadar verme özünde onu kendine bağlamaktır, bana bak, beni sakinleştir, beni gör, hep elimin altında ol, yanımdan ayrılma demektir, bak ben senin için saçımı süpürge ettim, sen de beni evinin, hayatının en değerli köşesine koy, demektir.
Bir de hikayenin şu kısmı vardır, evet çocuğum benim daha önce yemediğim şeyleri yesin, ama ben de ona eşlik edeyim, çikolatamın hepsini vermek yerine tadına bakması için ona bir parça verip kalanını ben yiyeyim. Anne, baba ya da kendinizi hangi rolde, diğerine gereğinden fazla veriyorken buluyorsanız bulun fark etmez, o çikolatayı sizin yemeniz gerekir. Kendinizi beslemeniz, kendinize yatırım yapmanız, kendinizi güçlendirmeniz. Ben okumadım, o okusun dediğinizde, Benden geçti, ben şimdi rahatımı bozamam, bak seni o kadar besliyorum, o zorluğa da sen gir, demiş oluruz. Şimdi kendime yaptığım her şey uzun vadede çocuklarıma, aileme ve hayata yaptığım şeydir. Ben çocuklarımı o masaldaki cadı gibi besleyip sonra da yemek istemiyorum. O çikolatayı kendim yiyip, kendi yoluma gidip hayattan keyif almak istiyorum. Bunun adı bencillik değil, bunun adı kendini merkeze alarak bir diğerinin hayatını da özgürleştirmek. Çok vermek çok bağımlıklar getirir. Görünürde iyi niyet barındırsa da içten içe kötü şeylere yol açar. Çocuklarımıza ve kendimize yapacağımız en büyük yatırım, herkesin kendi hayatından sorumlu olduğunu ve kimsenin kimseyi mutlu etmek, rahatlatmak gibi bir gücü olamayacağını bilerek yaşamamızdır, eminim çocuklarınız sizin kendiniz içim ayırdığınız çikolataları yemenizden rahatsız olmazlar, kendiniz için bir yerleri görmenizden, kendinize zaman ayırmanızdan. Tabi bu ince bir denge, başta da söylediğim gibi hayatın getirdiği sorumlulukları almamız şartıyla, diğer türlü çocuklarımızın çikolatalarını yiyen, görünürde büyümüş ama içten içe çocuk kalmış küçük yetişkinlere döneriz ki, bunun da masaldaki olaydan bir farkı kalmaz. Birinde kötü kalpli bir cadı olarak veririz, veririz, ömür boyu almayı isteriz. Diğerinde de hep küçük, mağdur, masum, kendi başına sorun çözemeyen bir çocuk modunda yaşarız, ki her şeyi bizim yerimize birileri yapsın. Çocuklarının çikolatalarını yiyenler gözünüzde şöyle canlansın: Ebeveyn rolüne uygun yaşamayan, çocuğunu kendine arkadaş gören, farklı bağımlıkları olan, çocuğunun yaşına uygun bakımı veremeyen, onu koruyamayan, çocuğuyla rekabete giren… liste devam eder, belki bir gün başka yazıda detaylı yazarım bunu.
Son olarak şu anı nasıl yaşadığımız, geleceğimizi belirlemede çok çok önemlidir, yaşlılığım nasıl olacak bilmiyorum, ama kendime örnek aldığım insanlar var, okuyorum, yürüyorum, hayattan keyif alıyorum, çikolatamı çocuklarıma vermeden yiyorum, hayat için gerekenleri yaptıktan sonra 😊
Yediğim çikolatayı koymak isterdim fotoğrafa, ama yapıp yediğim cheesecake’ i koymak istedim, homemade olsun 🙂