Beslediğin Şeyi Büyütürsün
İnsan zihninin bir toprak parçasından bir farkının olmadığını düşünüyorum son zamanlarda, bir bahçe, tarla ya da küçük bir saksıyla da sınırlı bir alan olabilir. Ve o toprakta ne yetiştiği kısmen bizim elimizde kısmen ise değil. Önce kısmen elimizde olmayanlarla başlamak istiyorum, hava koşulları, çevresel faktörler, doğanın ve diğer insanların etkisi… Liste uzayıp gider, şöyle düşünün küçük bir bahçeniz var, orda güzel meyve ağaçları ekmişsiniz, ama az ötedeki komşunuzun çam ağaçlarının tohumları gerek rüzgarla gerekse kuşlarla veya adını bilmediğim birtakım doğa olaylarıyla sizin bahçeye düşüyor ve sizin meyve ağaçlarınızın dibinde çam fidanları oluşuyor minnacık. Ya da küçük bir saksıya sahipsiniz, içinde maydanozlarınız var, ama bir yandan da bir şeye benzemeyen otlar çıkıyor, işte bunların hepsi sizin elinizde olmayan şeylerin yansıması. Gelelim elimizde olan kısımlara.
Maydanoz saksımda sevmediğim otları temizleyip, kalan maydanozları sulamak, ya da meyve bahçemde küçük çam fidanlarını söküp atmak ya da bunlardan bir iki tanesini şu kısma ekeyim, ilerde güzel bir bahçem olur demek. Meyve bahçesinden devam edecek olursam, meyve olduğuna göre öncesinde çiçek de vardır o ağaçta dolayısıyla arı da. Arı da pek istenmez değil mi eğer o balı size yapmıyorsa. Yani demem o ki toprak sizin, içine ekilenlerin bir kısmı elinizde ya da hiçbir kısmı elinizde değil. Buraya kadar kontrol nerde sanırım görebildik asıl mesele şimdi başlıyor, o toprakta neyin büyümesini istiyorsan o kısmı büyütüyorsun. Diyelim meyvelerin önemli, çamlar zarar verecek, o zaman onları ya söküp atıyorsun, ya sulamıyorsun ya ilaçlıyorsun ama bir şekilde asıl bakımı sevdiğin sana iyi gelen ağaçlara yapıyorsun. İşte o zaman senin için önemli olan şeyler büyüyor, kocaman oluyor.
Ama insanız, gerçek hayatta toprağa verdiğimiz dikkati, önemi zihnimize veremiyoruz. Orda bize iyi gelenle kötü geleni pek ayırt edemiyoruz. Asıl büyütüp beslememiz gereken yerine zararlı olanları besliyoruz. Nasıl mı şöyle somutlaştırayım, diyelim komşularınızdan biri, iş yerinizdeki çalışma arkadaşlarınızdan biri, ya da okulda sevmediğiniz bir kişi, liste uzayıp gider, sizin için pek önemli değil, hatta hayatınızda nerdeyse hiç denecek kadar bir öneme sahip, onu da şöyle anlarsınız, oturup bir saat sohbet etmemişsiniz, kahve, çay içmemişsiniz, yani sizin için etkisiz bir durumda, kalkıp o kişiyle ilgili şeyleri dert etmeye başlıyorsunuz. O kişinin dediği bir şey, bazen bu iyi gibi görünse de sizi rahatsız ediyor, o kişiyi hem zihninize hem evinize davet edip (Mecaz anlamda) sürekli onla ilgili konuşuyorsunuz, onu anlamaya çalışıyorsunuz, hatta sizin için değerli kişilere de ondan bahsediyorsunuz. Ama aslında maydanoz saksısındaki gereksiz bir ottan farkı yok sizin hayatınızda. E şimdi ota yaptığınızı niye buna yapmıyorsunuz. Ne farkı var, saksıdaki maydanozlarınız sizin için iyi olan şeylerden daha mı kıymetli, ya da hayatınız çok mu değersiz, gereksiz şeylere zaman ayıracak kadar.
Bunun yolunu da sanırım en iyi şekilde şöyle tarif edebilirim, bakmayın, dinlemeyin, görmeyin, yer açmayın, suyu o otlara değil maydanozlara verin. Yaşamdaki zamanınızı , enerjinizi, yaşam sevincinizi yaşamınızda değeri olan şeylere verin, aileniz, arkadaşlarınız, işiniz, hobileriniz, kediniz, kuşunuz, köpeğiniz… her şeyiniz olabilir. Ama asıl önemli olan şey kendiniz. Düşünsenize o değersiz kişilere ( o kişi kendi hayatında değerli olabilir ama sizin hayatınızda maalesef beş kuruş etmiyor olabilir, ölçü burada sizsiniz o kişinin hayatı değil) ayıracağınız zihinsel süreyi, kendinizle yapacağınız bir şeye ayırmanız ne kadar da geliştirici bir şey olabilir. Kendiniz için bir çay yapıp içmek, masanızı silmek, kendinizi dinlemek… Yani kendinizi besleyecek ne varsa onu yapmak hayatınızda kıymet verdiğiniz şeyleri büyütür. Bu hayat bizim, nerde nasıl, kimin çocuğu, hangi ülkenin vatandaşı olarak doğacağımızı seçmedik, vücudumuzu, birçok özelliğimizi seçemedik, belki küçükken kendimizle ilgili algılarımızı, yiyeceğimiz yiyecekleri seçemedik. Bize dediler ki sen busun, bu sana yakışır, bu yakışmaz. Ama şimdi yetişkin olduğumuzu varsaydığımızda bize yakışanı yakışmayanı, iyi geleni gelmeyeni seçecek yaştayız. Olay basit, değersiz olana zaman ayırıp değer verip büyütme, bırak orda kalsın, bakımsızlıktan küçülür zaten.
İnsan zihninde güzel şeyler olursa ve onlara zaman ayırırsa güzel bir bahçeden farkı kalmaz, kuşlar öter, arılar vızıldar, gelenler huzur bulur, tabi bahçenin sahibi de .
Eline sağlık güzel bir yazı 👍
Teşekkür ederim.