BİR ADIM
Bazen uzun süre bir şeyin hazır olmasını bekliyorum, tam olsun, şöyle olsun böyle olsun derken zaman ve enerji akıp gidiyor. Her şeyin tam ve mükemmel olması mümkün değilken öyle olmasını arzu ederek erteliyorum da erteliyorum.
Sanırım bu cümleler bir çoğumuza o kadar tanıdık geliyor ki, belki sürekli yaptığımız şeylerden sadece birisi bu.
En basitinden bir ayakkabı alacağımız zaman bile en iyisi olsun diye uzun süren araştırmalar yapıyoruz, oysa giyeceğimiz en iyi ayakkabının bile bir ömrü var, yani ne kadar incelersek inceleyelim sonuçta vasat bir ayakkabıdan çok da bir farkı olmuyor.
Bazen bu bir işi bitirmeyle, bir sınava hazırlanmayla ya da bir şeye başlamayla da ilgili olabiliyor. Bazen bir itici güç, bazen bir mucize bekliyoruz bazen de bir işaret. Oysa o işaret hiç gelmiyor J sadece biz hazır hissettiğimizde o adımı atıyoruz.
Bu kadar mükemmeliyetçiliğin karşısında tabi bir de her şeyi bilme, her şeyi mükemmel yapma hali var. Kendini yetersiz hisseden mükemmeliyetçilerin karşısında kendini mükemmel hisseden yetersiz insanlar iki ayrı uç. Bir tarafta mükemmeli hedefleyen o nedenle harekete bir türlü geçemeyenler, diğer tarafta her yere koşan, her şeye el atan fazla harekete geçenler.
Bir yerde düşünceye yatırım fazla harekete yok, diğer tarafta harekete yatırım fazla düşünceye yok.
Her iki taraf da ayrı bir sıkıntı. En güzeli ufak da olsa bir adım, bu bazen şuan benim yaptığım gibi bişeyler yazmak, bazen çıkıp yirmi dakika yürümek, bazen zihnimizi yoran bir çekmeceyi düzenlemek, bazen yirmi sayfa da olsa okumak… liste böyle uzayıp gider.
Demem o ki önce kendime sonra bu yazıyı okuyan herkese bazen durup düşünmek, kendimizi ve evreni dinlemek gerek, bazen de evrenle birlikte hareket etmek gerek. Hayatın ritmine uyum sağlamak, bunun için de hayatın saatine göre yaşamak.. mümkünse gece uyuyup sabah uyanarak ilk adımı atabiliriz. Herkesin zorlandığı o ilk adımı atması umuduyla… gerisi geliyor, gelecek….