Sindirella Kompleksi üzerine bir yazı

Fotoğraf dr.com.tr sitesinden alınmıştır.

Son yıllarda çalıştığım grup olan 40 yaş ve üzeri kadınlarda gördüğüm bir durum, bu yazıyı yazmama vesile oldu. Genelde her danışana kitap önermem, hatta kitap önerisi isteyenlere kolay kolay önermem. Bir noktada dışardan birşey alayım sorunum hemen çözülsün diye bekleyen kişilere bilhassa önermem. Kişilerin dönüşüm için içsel bir yolculuğa çıkması gerektiği inancındayım ve bu yolculukta eşlik eden yardımcılardan biri olan kitabın çok kıymetli katkılar sağladığını düşünüyorum. Hazır olan ve yolculuğa hakkıyla başlamış olan kişilere de seve seve öneririm. İşte bu kitap öyle bir kitap. Okurken kendimden çok şey buldum ve birçok kadının da kendinden çok şey bulacağına inandığım bir kitap. Çok detayına inmem mümkün değil ancak hem bir toplumun hem de bir kadının , kadının kendi köklerini kesip başka bir ağaca yaslanma arzusunu çok güzel tarif ediyor. Toplumsal dedim gerçekten de yaşadığımız toplumsal gerçekler ve onun içinde büyüdüğümüz ailemiz ve kendi küçük çevremiz bizimle ilgili birçok şeyin oluşumunda temel oluşturuyorlar. Kimse kolay kolay içinde yetiştiği ortamın ve o ortamın kişinin içinde oluşturduğu yapıların dışına çıkamıyor. Bulunduğu ailenin yaşam tarzına tam zıt bir profil gösteren kişi de yine dayanağını o aileden alıyor. Şöyle bir somutlastırma yapacak olursam eğer özellikle muhafazakar bir ailede yetişip, ergenlik süreciyle birlikte tam zıt bir uca yönelen ve ailesiyle bütün bağları koparan ve kendi istediği bir yaşamı yaşayan biri de gerçek anlamda kendine ait bir yaşam yaşamamış oluyor. Birşeyin bir ucundan diğer ucuna geçmek, olgunlaşmadan, yaşamadan bir kimliğe bürünmek görünür bir resimden başka bir şey olmuyor. Görüntüsü olan ama arka planı olmayan iki boyutlu bir çizim gibi. İçini doldurmak için kendi yolunu yürümesi gerekiyor insanın. Eğitim almış ya da almamış, geleneksel ya da modern bir yaşantıda yetişmiş birçok kadında benzer bir algı gördüm. Kendi köklerine inancı yok ve bir başka ağacın köküne sarılma ihtiyacı. Bu bir erkek, bir aile, bir hastalık, bir iş vs. olabilir. Kendi başına varolmak o kadar korkutucu geliyor ki. Hâlbuki kendi başlarına o kadar çok şey yapıyorlar ki. Yine de bir başkasına yaslanma ihtiyacı hissediyorlar. Kendi başına varolmak olmaması gereken bir şey gibi algılanıyor. Bir ağaç kendi başına varolup bir ormanın parçası olabilirken bir insan kendi başına varolmayı olmaması gereken birsey olarak algılıyor. Kadın olmakla ilgili herşey eksiklikle eşdeğer görülüyor ve bu eksikliği de en çok kadının kendisi görüyor. Sırf eksik hissetmemek adına kendi varlığından geçiyor. Ait olmadığı bir yerde varolmayı tercih ederek yok oluyor. İlla bu bir mekan değişikligi gibi algılanmasın isterim. Bu aynı çatının altında kendi hayallerinin peşinde çalışmak da olabilir. Genelde kadınlara kendi hayalleri sorulduğunda başka bir erkekle yaşasalardı hayatlarının nasıl güzel olacağı yönünde beklentilerini söylediklerini görüyorum ya da bir anda bir uyanış yaşayıp mevcut ilişkisini bırakıp başka bir ilişkiye koştuklarını ya da mevcut ilişkisi devam ederken bir  yandan kendilerini iyi hissettiren birileriyle flörtlestiklerini…Hayal dediğimde bile bir erkeğe dayanarak birşey çıkıyor. Halbuki hayal kişiye özgüdür ve onu o yapan şeydir. Tabiki birşey bize zarar veriyorsa temel görevimiz olarak o zararı durdurmamız gerekir ama başka birinin gücüyle değil, kendi gücümüzle.Daha fazla uzatmadan bu kitabı öneririm. Kadın olan olmayan herkesin okurken çok şey bulacağına inanıyorum. Güzel bir rehber kitap. Hazır olduğunuzda okumanız niyetiyle…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: Content is protected !!