A man called Otto
Tom Hanks’ in izleyip de beğenmediğim filmi nadir olmuştur, o adamda farklı birşey var, içten, samimi ve kendini ortaya koyan. Nadir bir sanatçı diyelim. Ben ne sinemadan ne oyunculuktan anlarım ; ama bu adam her filmde o karakterin kendisi oluyor. İzlediğim bu film hem yas süreci bakımından hem de bunun peşinden gelen intihar teşebbüsleri bakımından duygusal anlamda ağır bir film olsa da , bu duygusal ağırlığı güzel dengelemişler. Romantik ilişkiler, dostluklar, hayatın anlamı üzerine birçok konu aynı anda işlenmiş. Özellikle eşinin ölümüyle kendini iyice dış dünyaya kapatan bir adamın, etrafındaki destekleyici çevresi tarafından tekrardan oyuna ( yaşama) çekilişini görüyoruz. Adamın oyuna tekrar katılması ve kendinden başka diğerlerine de odaklanması gerçekten çok etkileyici. Filmde diğer bir karakter olan yeni taşınan komşu kadının aşırı pozitif hali beni biraz düşündürdü. Etrafımızda pek gördüğümüz bir tip değil. Çok pozitif çok paylaşımcı, illaki vardır böyle insanlar ama her olumsuzluğa karşı direnmesi olayın biraz film boyutuyla ilgili biraz da kabul edilme durumu olabilir mi diye düşündürdü. Birilerine yardım etmek, sürekli onunla paylaşımda bulunmak, destek olmak çoğu zaman karşı tarafa yapılan bir ilgi gibi görünse de kişinin kendisine olan bir yardımı olabilir. Yani filmdeki komşu kadın her ne kadar yaşlı ve hayattan kopmuş komşusuyla ilgilenmiş olsa da bir noktada kendisiyle ilgili çabalarını da görmüş oluyoruz. Bencilce bir kendine dönüklük değil, belki de geçmişinden tanıdık gelen şeylere yönelme. ‘Bu gülüşü biliyorum, babam da böyleydi.’ derken, kendi ihtiyacını da dile getirmiş oluyor. Birinin babaya diğerinin bir kız çocuğuna ihtiyacı gibi. Filmin sonunda da bunu çok net görüyoruz, bir kız babası olarak damadı nereye koyduğundan😉
Filmi izlerken hüzünle birlikte daha çok huzur ve samimiyet buldum. Böyle biraz kafam dağılsın, biraz uzaklaşayım dediğinizde izlenebilir bir film. İzlemek isteyenlere iyi seyirler şimdiden 😊