Birkaç gündür beni meşgul eden (😊) bir konu hakkında yazmak istiyorum bugün, meşgul olma, hatta çok çok meşgul olma meselesi. Çok duyuyoruz bu kelimeyi, aslında içinde çok büyük eylemler barındıran, kendi başına büyük bir cümle olan bu kelimeyi deşecem biraz. Meşgul olmak hepimiz tarafından aynı anlamı taşıyor diye düşünüyorum, yine de bir açıklama gerekirse şöyle söyleyebilirim. Bir işle, bir eylemle, bir duyguyla, bir durumla, aklınıza her ne geliyorsa o şeyle uğraşma durumu, hem hal olma durumu. Kimi geçmişiyle meşguldür, kimi sevgilisiyle, kimi dersleriyle, kimi dertleriyle, kimi alışverişle, kimi ev işleriyle, kimi çevresiyle, kimi kendiyle… Her kişinin meşguliyetini o kişinin ihtiyaçları belirler. Yaşamında değerli olan, önem verdiği ne varsa meşguliyetler de onun etrafında döner. Bazıları der , Aslında benim için ailem çok önemli ama maddi zorluklardan dolayı buna zaman bulamıyorum (!), kimisi der, Benim için kendime vakit ayırmak çok önemli ama işlerim o kadar çok ki kendim için bişey yapamıyorum. Kimisi der Benim için …. önemli. Dikkatimizi çeken konu şu olmalı, meşgul olduğumuz şey aslında gerçek manada değer verdiğimiz şeydir. Zamanım olsa bunu yaparım kısmı hikaye yani, kişi kendi için değerli olanla meşguldür zaten. Buraya sonra dönecem.
Su, hepimiz için hayati önem taşıyan bir varlıktır, içeriz, yıkanırız, faydalanırız, bahçemizi sularız, temizliğimizi onunla yaparız, etrafına gidip izleriz, yüzeriz, içinden çıkanlarla karnımızı doyururuz. Bütün sular önemlidir, boyutu, şekli, içeriği ne olursa olsun hepsinin kendi içinde bir amacı vardır. Bugün biraz yüzeysel ve derin sulardan bahsetmek istiyorum. Herkesin hayatının bir döneminde, bulunduğu çevrede küçük sulama kanalından tutun, yüzeysel akan sular, nehirler vb. sularla bir haşır neşirliği olmuştur. Herkes deniz kenarında yaşamıyordur ama bişekilde suyla teması olmuştur. Görüp inceleme şansı olanlar varsa ne demek istediğimi anlayacaklardır, bu şansı olmayanlar ise internetten bu tarz videolara bakıp inceleyebilirler. Bazı sığ sular, hani boyumuzu geçmeyen (bataklıklar hariç) sular, çok kirli değilse şöyle bir eğilip bakarak içinde neler olup bittiğini bize gösterir. İçinde balık varsa balığı, taş varsa taşı görürüz. Hatta içinde olan şeylerin miktarı arttıkça gösterdiği şeyler de artar, hatta suyun üzerine çıkmaya başlar içindekiler. Bazılarında özellikle su durgunsa küçük tepecikler bile oluşur bu atıklardan. Sudan çok içindekileri görmeye başlarız. Bir de derin sular vardır, hızlı akan ya da durağan. Ama içindekileri görmek zordur, içine girip dalmak, iyice bakmak gerekir neler olduğuna. Yüzeyden pek görünmez içindekiler, içinde ne olduğuna dair tahminlerimiz olabilir ama detaylı bilgi için içine girmek gerekir.
Şimdi gelelim asıl meseleye, insanların da sular gibi özellikleri olduğunu düşünüyorum. Kimi çok sığ, kimi çok derin, kimi çok durağan kimi çok hareketli, kiminin dibinde hazineler var kiminin çöpler, kimi bir zaman çok zengin bir ağa sahipken şimdi kurumuş, kimi insan eliyle şekil değiştirmiş. İnsanların sığ olanıyla suların da sığ olanları benziyor, nasıl mı. Etrafınızda sürekli konuşan, sürekli kendini anlatan, sürekli ne kadar çok meşgul olduklarını, ne kadar çok iş yaptıklarını vs. anlatan insanlar vardır, hatta onların anlattıklarını dinlerken demicem , anlattıklarına maruz kalırken arka fondan MFÖ’ nün ‘ peki peki anladık’ şarkısı çalar 😁
‘Peki peki anladık
Herşeyden sen anlarsın
Peki peki anladık
Herşeyi sen bilirsin
En güzel grubu sen kurdun
En güzel ritmi sen buldun
En iyi dalgıç sensin
En güzel filmi sen çektin
İlk önce sen başlattın
En önce sen yavaşlattın
En uzağa sen gittin
En çabuk da sen döndün …’
Daha önce dinlemeyenler için öneririm, dinleyenler de bir daha açıp dinler muhtemelen 😁 Şimdi bu insanları dinlerken ‘Ya ne kadar çok şeyle uğraşıyor, ya benim hayatım çok mu monoton geçiyor?’ vs. diye düşünebilirsiniz. Yok yok, o suyun sığlığından, içine ne varsa dışına gösteriyor, taşırıyor. Yani kapasite sınırlı, azcık bişeyi büyüterek anlatıyor, bunu bilinçli yapmıyor, çünkü kendine göre gerçekten çok büyük. Yine etrafınızda vardır, bir sürü şey yapan, bir sürü şeye vakit bulan, hoş sohbet, hayatınıza bişey katan, mutlaka ama mutlaka bişeyler için zaman yaratan birileri. Çok gördüm, ya bu adam, bu kadın bu kadar işinin arasından ne güzel buna zaman ayırıyor dediğim. Çok mu boş, hiç mi işi yok, hiç mi sorumluluğu yok; aksine birçok kişiye göre daha yoğun bir hayatı var böyle insanların. Ama su çok derin, yaşadıkları her şeyi göstermiyorlar. Buraya bir not eklemek istiyorum, derin insanın hayattaki yoğunluklarını dile getirme meselesi yapmamasını, kendini ifade etmeyen, kendine yabancı , kendiyle bağı kopmuş, kendi acılarını, mutluluklarını göremeyen, ikinci plana atan insanların durumuyla karıştırmayalım, o ayrı bir konu. Burada dile getirmemedeki mesele şu: ‘Hayatın doğası böyle, yapılacak iş çok, hayatta benim için değerli olan her şey için mutlaka zamanım var’ demek. Etrafımda böyle çok kıymetli insanlar var, o kadar çok şey yapıyorlar ki, ama bir araya geldiğinizde ‘ e napalım, aynı işte, devam deyip’ o ana odaklanıp güzel paylaşımlar yapıyorlar.
Toparlayacak olursam eğer, insan ne kadar sığ, sıradan, yetersiz (hissetme değil, gerçek manada yetersiz) olursa bir o kadar meşguliyetleri oluyor. Her insanın sıradan bir şekilde yaptığı o işi ballandıra ballandıra anlatıyor, siz anlatmıyorsunuz çünkü o iş, yaptığınız diğer birçok işin içinden sadece bir tanesi. Eskiden gençken, öğrenciyken diyelim gerçek anlamda sınırlı uğraşlarım varken zaman yetmez, sürekli ne kadar meşgul olduğumu düşünür, hayatımda gerçek anlamda değerli olduğunu söylediğim şeylere zaman bulamazdım. Sonra büyüdüm ve gerçekten sorumlu olduğum, değer verdiğim şeyler arttı, herkesin 8 saat çalıştığı bir iş ortamından çıkarken, ‘Oooo benim mesai daha yeni başlıyor 😁’ diyerek çıktığımı göz önüne alırsam, artık hayatım daha yoğun, daha zengin, daha dolu ama eskisi kadar meşgul değilim. Güzel bir dinginlikmiş bu hal. Meşgul olan insanlara önerim şudur, gerçek manada kendinize değer katacak bişey bulun, hayatınızı anlamlı yaşadığınız hissi yaratacak bişey. Bu bisiklet sürmek de olur, bir dil öğrenmek de, müzik eğitimi almak da, örgü örmek de. İşe yarayıp yaramadığını şöyle anlarsınız:
Eğer kendinizi ve meşguliyetlerinizi eskisi kadar dile getirmiyorsanız, gerçekten hayata ve diğerlerine alan açmaya başlamışsanız işe yaramıştır.
Sözümün burası ise, meşgul olmayıp , çok meşgul (!) insanlara maruz kalanlara. Peki peki anladık, sen neymişsin be abi diyoruz, içimizden, sessizce uzaklaşıp kendi hayatımıza odaklanıyoruz. Bir diğer seçenek karşıdakine ufak bir ayar çekmek olur ama işe yarayacağını sanmıyorum, onlar o kadar meşguller ki sizi dinlemeye zamanları bile yok 😉