Bir tahtaya çakılan bir çivinin, yine başka bir çivinin gücüyle çıkarılacağını duymuşuzdur. Doğru olma yönü vardır bu sözün, deneyimleyenler de bilir ki çiviyi çiviyle sökmek, diğer çiviyi bir şekilde çakıldığı yerden çıkarsa da , çakıldığı tahtaya, zemine veya her neye çakıldıysa, işte o yüzeye ciddi zarar verir.
Bir ilişki düşünün, iki yetişkinin bir arada olduğu, ister sevgililik, ister nişanlılık, ister evlilik biçiminde olsun. Bir şekilde işlerin yürümediğini, yolların ayrıldığını düşünelim. Bu sürede ayrılık gerçekleşir gerçekleşmez aradan anlamlı bir süre geçmesi gerekir. Nedenini söylicem birazdan. Yollar ayrıldığında çoğunlukla kişiler sıcağı sıcağına başka kişilere yönelir bir nevi diğerinin yok ettiklerini ötekiyle elde etme çabasıdır bu. Sonra işler ilk başta çok güzel giderken, bir de bakarlar ki daha da kötüye gidiyor. Kıyaslamalar başlıyor, iki kişinin arasında olacak ilişkiye diğerleri dahil oluyor. Kişi kendiyle yeni partneri arasında bir sürü sorun buluyor çözülmesi gereken. Olay daha da büyüyor ve genelde partnerlerden biri, denize düşen yılana sarılır misali ben de buna tutundum, diyor. Sevgili, özel olan bir noktada yılana dönüyor.
Şimdi gelelim biten bir ilişkiden sonra aradan anlamlı bir süre geçmesi olayına. Bir ilişki bittiğinde, her şeyden kurtuldum, hayatıma yeniden başlıyorum, anamdan yeni doğmuş gibi çok hafif hissediyorum hissiyatları eşlik edebilir, özellikle biten bir ilişki kişide çok negatif etkiler bırakmışsa. Ancak biten ilişkinin üzerimizdeki etkisi nasıl olursa olsun bir süre gerekir. Kendimizi, biten ilişkiyi, diğer kişiyi anlamamız için. Hiçbir şey tek bir kişinin sorumluluğunda olacak kadar saf değildir, o nedenle kendini mağdur gören de, sorumlu gören de oturup düşünmelidir. Kendini tanımaya, anlamaya zaman ayırmalıdır. O ilişkiye benim ne gibi katkım olmuştu, bunda benim sorumluluğum neydi, şeklinde. Sürenin net bir sınırı yok ama en azından bir yıl geçmeli, kişi kendi yaşamını kurmalı, tek başına hayata karışmalı, kendini sakinleştirmek için yeni birine yönelmemelidir. Bu önemli bir zamandır, gerçekten kişinin kendini tanıdığı. Geride kalanla bir hesabı kalmadığında, kendi payına düşeni aldığını hissettiğinde işte o zaman ne istiyorsa, kendi koşuluna uygun olanı seçer.
Günlük yaşamda çok görüyorum, özellikle biteni sindirmeden yeni deneyimlere girenleri ve çoğunlukla daha da büyük sorunlar yaşadıklarını. Her zaman sorun olacaktır insan olmanın doğası gereği, ancak biten bir ilişkinin sindirimi yapılmadan yeni bir ilişkiye girmenin yaşattığı sorun, kişileri içinden çıkılamaz hale getirebilmektedir. Hele ki bu ilişki evlilik ve çocukların dahil olduğu bir aşamaya gelmişse. İki yetişkin insanın ilişkisini yürütmesi ciddi emek isterken, yüklerle gelen ilişkilerdeki emeği varın siz düşünün.
Bir yemek yiyip midemiz bulandığında, kimimiz hemen bir nane limon kaynatır, kimimiz kusar, kimimiz üzerine onu bastıracak tuzlu bir şeyler yer, kimimiz de bir süre o olumsuz duruma göğüs gerer ve bulantının geçmesini bekler. Buradaki tercihlerimiz üzerinden gidersek, herkesin yolu kendine doğrudur, birine iyi gelen diğerine gelmeyebilir. Yine de bir süre mideye yeni bir şey koymamak, mümkünse bizi rahatsız edeni kusup çıkarmak, sonrasında nane limonu içmek ve bize iyi gelmeyen o yemeğe daha dikkatli olmak ve sonrasında her şey yoluna girip rahat bir nefes aldığımızda ve karnımız da acıkmışsa yeni bir yemek yemek en güzelidir.