Sınava 10 kala
Akşama ne pişirsem diye düşünen birinin yaptığını yapıp oturup düşündüm, ne yazsam, zihnimde olan, ortaya çıkarmak istediğim ne var, ev ahalisi ne yemek ister, benim canım ne istiyor. Evde yılda bir iki yapılan ağır yemekler misali içli köfte mesela 😊 ya da farklı yörenin farklı zahmetli yemekleri olsun fark etmez, niyet ise aynı. Nasıl ki ağır yemekler zordur, bazen hazırlanması günler gerektirir, hazırlanma süreçleri vardır, zihnen , bedenen. Yapılması için uyulması gereken kuralları vardır. Benim de zihnimde sunacağım ağır yemek sınav süreci. En yakında olacak olan liselere giriş sınavı. Birçok evi etkileyen, birçok aileye ve çocuğa dokunan bir durum olduğu için bunu sunmak istedim. Niye son günlerde yazıyorum: Etkisi olsun diye. Son dakika çıkan bir şey olsa da hazırlık süreci uzun zaman alan bir konu sınav.
İlk okul birden itibaren başlayan bir süreç bu, tıpkı önce ayakta durmayı öğrenip, sonra emekleyip, sonra yürüyen çocuk misali. Şimdi o çocuğun sağlam birkaç saat koşmasını bekliyoruz sistem olarak. Aslında çocuk buna normal koşullarda hazır. Bildiği, daha önce yaptığı şeylerden farklı bişey yapmayacak, ama öyle olmuyor. Bazı çocuklar koşmadan durup kalıyor, bazıları ise tökezliyor, bazılarının hızı çok düşüyor, bazıları ne yaptığını bilmiyor. Bu kadar sıradan yaptıkları şeyi ne oluyor da o an yapamıyorlar. Bu sürece hakkını vererek çalışmış olduklarını varsayıyorum, yoksa hiç pratik yapmamış bir çocuk da o anda ne yapacağını bilmez, zorlanır, yapamaz. Benim odağımda ise hakkını vererek pratik yapmış olan çocuklar var. Diyelim ki hakkını vererek çalıştılar, pratik yaptılar yeterli mi? Hayır. Profesyonel hayatta sıkça karşıma bu tarz çocuklardan çıkıyor. Sorun şu ki bu çocuklar çok çalışıyor, sadece çalışıyor, ama bildikleri şeyleri yapamıyorlar. Bazen, dikkatim dağılıyor diye geliyorlar bazen de her şeyi unutuyorum diyerek. Dikkat dağınıklığı ayrı bir yazının konusu, ona burada yer vermicem, şu kadarını söyleyebilirim ki, dikkat dağınıklığı varsa çok çok önceden mutlaka sinyal verir, öğretmenler ve aile bunu fark eder, sonlara doğru ortaya çıkan şey daha çok kaygı olur. Bu bizim odak noktamız bu yazıda.
Nedir bu çocukları allak bullak eden kaygı. Kaygıyı bir beyaz A4 kağıdına benzetecek olursam eğer, bu kağıdı yüzünüzle sınav kitapçığı arasına koyduğunuzu hayal edin, beyaz kağıdı yüzünüze iyice yaklaştırın, ne görüyorsunuz? Hiçbir şey mi, yoksa sadece beyaz kağıt mı, fazla yaklaştırın, bişey göremezsiniz. İşte kaygı bu beyaz kağıt misali çocuğun bildikleriyle sorular arasında bir perde işlevi görür. Bilir ama yapamaz, görür ama birleştiremez. ,işte ona nasıl müdahale edecez? Bir iki yolla olası durumlarda baş etmeleri için yazıyorum bunları. Önceden deneyimlesinler ki o anda zorlanmasınlar bunları yaparken.
Teknikleri anlatmaya geçmeden bir hikaye anlatmak istiyorum, çok eskiden duymuştum, nerden kimden hatırlamıyorum, o nedenle sadece hikayeyi aklımda kaldığı kadarıyla yazıyorum:
Eskiden iki oduncu birbirine komşu iki evde yaşarmış, bu oduncular birbirlerini görebilecek şekilde dip dibe bahçelerde çalışırmış. Oduncunun biri sabahtan geç vakitlere kadar hiç durmadan odun kesermiş, diğer oduncu ise birkaç saat odun keser, sonra bir ağacın gölgesinde dinlenirmiş. Gün sonunda çok çalışan oduncu bakarmış ki kendi hiç durmadan çalışmasına rağmen kestiği odunlar, dinlenerek çalışan komşusunun odunlarından daha az. Bu nasıl olur diye çok sinirlenirmiş. Birkaç gün daha böyle devam edince dayanamayıp sormaya gitmiş. ‘ Nasıl olur da ben hiç durmadan çalışmama rağmen, sen ise dinlendiğin halde senin kestiğin odunlar benimkilerden çok olur!’ demiş, komşu oduncu ise demiş ki ben ağacın altında dinlendiğim sırada baltalarımın ucunu biliyorum (bilemek, keskinleştirmek).
Şimdi gelelim meseleye, çok çalışmak tamam ama ya mola verip baltaları bilemek. Ucu körleşmiş bir baltayla uzun sürede keseceğiniz odunu, ucu keskin bir baltayla bir iki darbeyle kesebilirsiniz. Dolayısıyla baltada işe yarayan keskinleştirme işlemi bizim zihnimiz için de gereklidir. Nasıl mı?
Şimdi bir öğrencinin özellikle sınav döneminde olan bir öğrencinin hayatını düşündüğümde gününün yaklaşık olarak 8 saatini uykuda, bir iki saatini temel ihtiyaçlarını gidermek için, geriye kalan çoğu saati de bir sandalye üzerinde geçirdiğini hayal edebiliyorum. Kapalı mekanlarda, tek yaptığı hareket evden okula ya da kursa gitmek, bir de öğretmenlere soru çözdürmeye gitmek. Daha önce ona iyi gelen ne varsa kaldırmış, askıya almış. Birçoğunun elinden düşmeyen telefonlar kaldırılmış. Telefonların kaldırılmasının bir kayıp olduğunu düşünmüyorum, aksine bir insanın; yetişkin, genç, çocuk fark etmeksizin telefonla vakit geçirmesini dinlendirici değil aksine zihni yorup bedeni uyuşuk hale getirici gereksiz bir alışkanlık olarak görüyorum. Hepimiz bakıyoruz, ama nasıl, ne için kullandığımız önemli. Burada kastettiğim günde bir iki saat bakmak değil, uzun saatlerini orda harcamak. Bu da ayrı bir konu . Sanatla uğraşan sanatı bırakmış, sporla uğraşan sporu, hafta sonları arkadaşlarıyla futbol/ basketbol oynayan o etkinlikleri bırakmış. Niye? Tabiki sınavdan iyi not almak için. İyi de böyle olmaz ki. Bu çocuklar bütün gün yük yükleniyor, tek taraflı bir alım içindeler, sürekli depoluyorlar. Bu tek taraflı oluş, üstüne üstlük artan hareketsizlik çocukları/ gençleri duygusal olarak çökertiyor. Depresifleşiyorlar, ortada ruh gibi geziyorlar. Amaç güzel de yöntem yanlış. Bu çocukların hareket etmesi gerekiyor, günde birkaç bölüme ayırarak (sabah, öğlen, akşam). Kimin neye gücü yetiyorsa. Piyona çalıyordum, sınav için bıraktım, diyor. Hayır, git çal, günde bir saat bir kayıp değil, aksine ciddi bir rahatlama.
Eskiden yüzüyordum şimdi gidemiyorum, vakit kalmıyor. Eyvallah, o zaman 10’ar dakika da olsa molalarda hava almaya çık, gir markete, hava al gel. Esneme hareketleri yap. Molalarda ekrana koşmak yerine hareket et.
Sınav , yaşam alışkanlıklarımızın bir sonucu olarak karşımıza çıkacak. Savaş gibi göreceğimiz bişey değil, aksine yaşamın içinde çözdüğümüz sorunların belirli bir saatle ve formda karşımıza çıkmış hali. En iyi sonuç için en iyi versiyonumuza ulaşmalıyız.
Gençler için sebze meyve ağırlıklı beslenme önemli , paket gıda mümkünse tüketme, bol hareket, stresle baş etmemizi kolaylaştıran faktörlerden bazıları.
Şimdi ve sınavda yapacağımız ilk teknikten biri nefes egzersizi. Youtube’ de bir sürü uzmanın çektiği bir sürü video var. Seç birini hoşuna giden, izle ve yap. Mantığı şu: Gergin , stresli olduğumuzda doğru nefes alamayız, vücudumuz strese girer. Havanın olmadığı bir odada nasıl ki bunalırsak nefesin yeterli alınamadığı vücutta da bunalma hissi yoğun bir şekilde oluşur. Nefes alıp vererek vücudumuzu rahatlatırız. Verirken nefesi sanki bir balonun ağzını yavaşça açıp içindeki havayı veriyormuş gibi yaparız. İstediğiniz kadar yapın. Derste, yolda, yemek yerken, sınavda, yeterki yapın. Nefese odaklanmak sınav anında yoğun kaygı durumunda o beyaz A4 kağıdını gözünüzün önünden çekmenize yardım edecek. Sınav esnasında bırakın kalemi, bir dakikanızı buna ayırın stresli hissettiğinizde, bir vakit kaybı değil, aksine vakit kazancıdır. Gerilimi hissettiğiniz sürece yapın. Belki birkaç kez ihtiyacınız olacak, yapın, ama öncelikle günlük yaşantınızda yapın, kendinizi alıştırın buna.
İkinci egzersiz ise hayal kurma, teknik bir çok adı var. Ama özünde hayal kuruyoruz. Durduk yere leyla gibi dalıp gitme değil, bilinçli, aktif bir dalma eylemi bu. Bunu da şimdi günlük yaşamınızda sınavda ise sınav anında yapın gerilimi hissettiğinizde. Gözleri kapatın ya da bir nesneye odaklanın, sınav esnasında sınıftaki bir panoya da olabilir, yerdeki bir çizgiye de bakabilirsiniz , nasıl rahatsanız. Kendinizi geçmişte yaşadığınız sizi çok mutlu eden bir anınızı düşünmeye yönlendirin. Geçenlerde bir çocuğa bunu yaptırdığımda , ama benim hiç mutlu bir anım yok ki dedi. Haklıdır, bazılarının hiç mutlu anısı yok. O zaman da, olsaydı seni mutlu edecek bir anı hayal et derim, nerde mutlu olursun, bir ağacın altında mı, bir tarlada mı, su kenarı mı, bir dağın yamacı mı, ya da arkadaşlarınla oynadığın bir futbol maçı mı. Kendini orda hayal et. Oraya git zihnen. Bunu da bir dakika kadar yap. Amaç yine aynı. Sende olanı ortaya çıkarmak. Bazen acele ettiğimizde daha çok gecikiriz, vakit kaybederiz. Durup bir dakika yavaşlamak uzun soluklu bu süreçte bizi hızlandıracaktır.
Son olarak inanıyorum ki herkes elinden geleni en iyi şekilde yapıyor, yapacaktır. Sınav sadece bilgilerini ortaya koyduğun bir soru kitapçığı doldurma işlemi değildir, sınav bir strateji oyunudur da. O nedenle bir oyunun ilk kuralı keyif almak, rahatlamak, kendini ve süreci iyi değerlendirebilmektir. Kendinin farkında olan kişi hayattaki birçok durumla çok daha rahat baş eder. Nasıl ki susadığımızda su içeriz ama sınav günü sınavda çok fazla su içmeyiz, tuvalet ihtiyacımız çok oluşmasın diye vücudumuzun ihtiyaçlarını gözetiriz, aynı şey duygu ve düşüncelerimizi de dikkate almakta da geçerlidir. Eyvah ben bunu yapamıcam demek su içip tuvalet ihtiyacı çekmeye benzer. Eyvah bu soru zor, nasıl yapılıyordu, dur onu hatırlayana kadar şu soruyu yapayım demek ise süreci güzel yönetmenin bir örneğidir.
Nefes al, hayal kur, gerçeğe dön kağıda bak, bildiğini yap. Koş, dur, soluklan, tekrar koş…
İyi gelmesi niyetiyle, yolunuz açık olsun gençler… Sevgiler.