Ne yiyorum ne içiyorum (Aralıklı oruç 3)

Aralıklı oruç hayatımda neleri değiştirdi olacak bugünkü yazımın ana konusu, önce şunu söylemek istiyorum. İşe gelirken her sabah insanların metroda ellerinde poşetlerle simit götürdüğünü görüyorum. Dışarda satılan, pastanede satılan fark etmiyor, hepsi on numara simitler, inanılmaz güzel kokuyor, elimi poşetlerine atıp yiyesim geliyor. Eskiden dikkat etmezdim, çünkü benim de kahvaltım bunlardan ibaretti, hatta evde yaptığım kahvaltıları (peynir, zeytin, yumurta…) lezzetsiz bulurdum, mümkünse sürekli simit poğaça yemek isterdim. Yanına da çay çok güzel ya da ayran. O döngünün içinde bu bana çok doğal gelirdi, ama yeme düzenimi değiştirip de kendimi birçok şeyden arındırdıktan sonra nasıl da gereksiz şeyler olduğunu algılamaya başladım. Etrafıma daha dikkatli bakıyorum ve elinde simit poşeti taşıyanların hemen hepsi ya sınırda kiloda ya da kilolu, çok zayıf olup taşıyan da var nadir de olsa ama onlar da eninde sonunda görecekler o yağları J  aslında çok pratik, veriyorsun parayı, alıyorsun simitleri, çok da lezzetli, çok da güzel kokuyor, hiç ekstra bişeye gerek yok bir de yanına bir içecek koyarsan on numara. Emek de yok, ama diğer kahvaltılar öyle mi, en basitinden domatesi ve salatalığı yıkayıp doğruyorsun, yumurtayı pişiriyorsun, peyniri, zeytini tabağa koyuyorsun. Emek isteyen işler bunlar. Diğeri çok kolay, al ve ye. Sonuç J Sonucu hepimiz görüyoruz, kilolar en az zararlı olanı, kahvaltıya emek vermeyip simitle geçiştiren, hayatında birçok şeyi aynı döngüde yerine getiriyor. Kolayına kaçıyor her şeyin çabuk olanını seçiyor, kestirme yollara sapıyor.

Aralıklı oruç benim hayatımda öncelikle bişey elde etmenin kolay bir yolu olmadığını, zorlanmanın, gerçek anlamda emek vermenin çok önemli olduğunu ve verdiğin emeğin sürdürülebilir olması gerekliğini hatırlattı. Kendi yemeğini kendi hazırlayamayan bir insanın kendi vücudu ve kendi bütün sağlığı üzerinde kontrolü olması ne mümkün. Kendime gerçek anlamda emek vermeyi öğrendim, zordu ama yaptım, her gün kendim için sağlıklı şeyler yaptım. Alışveriş yaptım, sağlıklı şeyler aldım, bu demek değil simit yemiyorum, aksine hala simit hayatımda çok sevdiğim şeylerden biri ve hala hafta sonları ya da bazı akşam yemeklerimin vazgeçilmezi, ama simit bu sefer kısa yoldan mideye gitmiyor, onu yemeden önce salata, yumurta, ceviz, sebze yemekleri vs. vs. ne varsa yedikten sonra simite geçiyorum, artık daha çetrefilli yollardan ulaşıyorum simite.

Aralıklı oruçta gerçek anlamda bişeye odaklanıp ondan keyif almayı öğrendim, eskiden her öğünde robotlaşmış gibi aynı şeyleri yaparken şimdi öğün sayısını azalttığım için daha az öğünle daha odaklanmış olarak yiyorum ve yediğim şey daha kıymetli benim için.  Aralıklı orucu deneyenlerden bir çoğu yediğim şeylerin tadı daha güzel gelmeye başladı diyor, bende de daha güzel gelmesinden ziyade daha tatmin olmuş olma hali mevcut. O yemek işini az yapayım ama tam yapayım, çekilin önümden gölge etmeyin, anda kalarak o yemeğimi yiyim madundayım ve özellikle sessiz bir yerde yemeyi seviyorum, o da inanılmaz keyifli oluyor. Eskiden günde nerdeyse 6 öğün yediğimde o sessizliği her seferinde yaratmak zordu ve gerek duymuyordum, şimdi ise yemek yeme olayına daha bir önem verip onun için özel zaman ayırıyorum. Bu süreçte anda kalma, yaptığım şeye odaklanmam arttı.

Aralıklı oruç hayatımda birçok şeye zaman açtı, her öğün için en kısasından yarım saat hazırlama yarım saat de yemeği yemek için ayırdığım bir saatlik süreler, günde en azından 3 öğün düşünecek olursam 3 saatimi alıyordu, dışarda yediğinizde de o süre gidiyordu sonuçta , şimdi o sürenin nerdeyse iki saati cebimde, birçok insanın çok yoğunum, onu yapmak için vaktim yok dediği şeylere vakit ayırabiliyorum. Kitap okuyorum, yürüyüş yapıyorum, kendimi dinliyorum, etrafıma vakit ayırıyorum, canımın istediğini yapıyorum, tabi bunu yaparken hem evde hem işte ciddi sorumluluklarımın olduğunu hatırlatayım ve bir yardımcım da yok, hemen her şeyi eşim ve ben ağırlıklı yapıyoruz, alışveriş, yemek, temizlik, çocukların ödevleri, işle ilgili hazırlıklar. Bu da ayrı bir yazının konusu ama kısaca bir değinmek istiyorum, eskiden her şeye koşturup hiçbir şey yetiştiremiyorum sanırdım, etrafımda her şeyi o kadar mükemmel yaptığını gösteren insanların bunda etkisi çok büyük, sonra bir olgunlaşma ve gerçekleri tam anlamıyla görmeye başladığımda fark ettim ki, o , kendilerini yaptıkları her şeyde mükemmelmiş gibi gösteren insanların benim yaptığım şeylerin onda birini bile yapmayıp, bütün enerjilerini kendilerini etrafa mükemmel sunmaya harcıyorlarmış. İnsanlar her şeyi aynı anda yapacak mükemmel canlılar değiller, aksine her şeyi mükemmelmiş gibi göstermeye çalışan kusurlu canlılar, o kusur da insan olmanın getirdiği bişey. Varsın evim çok temiz olmasın, varsın saçlarım yapılmış olmasın, işimde mükemmel olmayayım, herkesin sevdiği olmayayım… ama kendimle huzurlu bir hayat yaşayayım, kendimle kaldığımda eğleneyim, kendimi seveyim, sürekli birilerinin beni görmesine ihtiyaç duymayayım. Neyse başka yazının konusuna burada son verip aralıklı oruca devam edeyim, işte o yetmeyen zamanla ortaya güzel şeyler çıkmaya başladı, düşünüyorum da bekarken, bulamadığım zamanı iki çocuk annesiyken buluyorum, çocuklardan çalmıyorum tabiki, aslında o gereksiz şeylere giden zamanların kıymetini anlayıp gereken şeylere vermeyi öğrendim. Aralıklı oruçla sadece öğün sayımı azaltıp gereksiz şeyleri yemekten uzak kalmadım, aynı zamanda gereksiz her şeyi çıkardım. Gereksiz sohbetler, gereksiz insanlar, gereksiz işler, ayıp olmasın diye yapılan nezaket konuşmaları, ayıp olmasın diye hayatıma kabul ettiğim ne varsa.

Aralıklı oruçla dışarıya dönük algım içeriye döndü, nasıl mı. Bişey yaptığımda nasıl algılanır, bu bana yakışır mı, güzel görünmüş mü, doğru yapıyor muyum, nasıl görünüyorum … Uzayıp giden, kendinden çok diğerinin ne düşündüğünü, hissettiğini merkeze alan bir düşünce, hissediş ve yaşayış biçiminden, ben ne istiyorum, ben ne hissediyoruma geçen içsel bir süreç başladı. Buradaki içsel süreç , içinde bulunduğumuz toplumun değer yargılarını, ahlaki anlayışı vs. dışında tutan bir içe dönüş değil, aksine onunla birlikte kendini merkeze alan bir dönüş bu. Bu süreçte benim için normal olan beyaz saçlarımı özgür bırakmak çok kolay oldu. Kendimde olanı olduğu haliyle seviyordum ancak kadın dediğin bakımlı olur, beyaz saçla olmaz, ne o yaşlı gibi , saçmalama daha çok gençsin diyenlerin seslerine kulağımı kapatıp kendi sesime kulak verdim ve bunu da çok rahat yaptım, insan bir kere kendi sesini duymaya başladığında dışardakilerin sesinin çok da bir önemi kalmıyor kendiyle ilgili şeylerde. Aralıklı orucu yaparken saçlarımı da doğal haline bıraktım, beni gören ne düşünüyor umurumda değil ama ben çok seviyorum saçlarımı hem de çok, boyadığımda sadece beyazlarımı kapatmak için boyuyordum, kendimi daha güzel, daha bakımlı hissetmiyordum, aksine öyle olması gerektiği içindi, şimdi ise seviyorum, hem de kuaför parasında kurtuldum 😊  Kendi sesini bir kez duymaya başlayınca oluşturduğumuz bir çok engel ortadan kalkıyor, ben bunu yapamam olur mu hiç dediğimiz şeyleri çok da güzel yapıyoruz.

Aralıklı oruç benim kendime bir meydan okumamdı, kendime rağmen, içimdeki o açlık hissine rağmen, o yılların alışkanlıklarına rağmen bunu bir kez yaptığında karşında pek de engel görmüyorsun bir süreden sonra. Ben daha cesur hissediyorum kendimi, kendime bir güvenim geldi sormayın 😊 Ya zaten sende olan açığa çıkıyor, fazla olan sana ait olmayanları çıkarmaya başladığında sende olanları görüyorsun. Düşünsenize kahvaltıyı çıkarmışım seni mi çıkarmıcam deyip, gereksiz gördüğüm kişilere de önemli olan enerjimi harcamıyorum. Gerçekten iyi olmak herkese iyi davranmak, herkesi memnun etmek değil; benim uzmanlık alanımda gördüm ki iyi olmaya çalışan insanlar en çok da kendilerine / kendi bedenlerine, farkında olarak ya da olmayarak zarar veriyorlar. Kızamıyorlar ama başları ağrıyor, iştahları çok oluyor, ağlama krizleri oluyor, kırılıyorlar ama kızamıyorlar, dişlerini gösteremiyorlar, çekil şuradan deyip ayaklarına basanları uzaklaştıramıyorlar, çünkü onlar iyiler. O yüzden ‘iyi olmaktan ‘vazgeçip insan olmaya , insan olmanın gerektirdiğini yaşamaya başladım 😊

Zihnim daha berrak, gerçekten daha aktif, algılamam daha iyi, birçok şeyi yemek yemediğim o boşluklarda ortaya çıkarıyorum. Daha dayanıklıyım, yanımda çantalar dolusu yemekler taşımıyorum, daha özgür hissediyorum, aç kalır mıyım korkum yok, açlık duygusuna alışan inanın hayatta birçok şeyle baş edebilmeyi öğreniyor. Daha sakinim, daha az kaygılanıyorum, daha dinginim, zaten huzurlu bir yanım vardı o daha da arttı. Kendi içimde genelde sakin bir yanım vardır, öyle gergin bir tip değildim ama şimdi daha da dinginleştim, nerdeyse bir lokma bir hırka moduna girecem 😊

Çevremden güzel dönüşler alıyorum cildimle ilgili, cildine bişey mi yaptırdın diye, daha parlak, daha pürüzsüz olduğunu söylüyorlar, daha zayıfım eskiye kıyasla ( fotoğraf paylaşırım daha sonra ) ama bu öyle sıska bir incelik değil aksine vücudum sağlıklı. Kendimi bundan 10 yıl önceye göre daha rahat ve iyi hissediyorum

Ve her şeyden önce kendimle ilişkim güçlendi, kendi kendimin annesi oldum bu süreçte, kendimi sakinleştirmeyi, doyurmayı, güçlendirmeyi öğrendim ve eskiden her şeyi birine anlatma ihtiyacım azaldı, hiç yok değil ama daha az. Kendimle baş başa kalmayı daha çok seviyorum. Daha rahat hayır diyorum, aman kırılmasınlar dediğim pek kimse kalmadı, benim için kıymetli olan kişilere daha net kendimi ifade eder oldum. Her şeyin daha bir farkında, aslında bulanık sudan berrak suya geçtim, içimde ne varsa ben de görüyorum bakan da görüyor.

İyiki yapmışım, bu bir kilo verme yöntemi değil bu bir kendini bulma yolu, kendini arayan her insanın bir şekilde yolu buna düşmüş, midesiyle uğraşı olanın kendini gerçek anlamda değerlendirmesi , bulması, adam etmesi çok zordur. Dini, ahlaki, tıbbi…insanı anlamaya çalışan ne kadar alan varsa, ne kadar teknik terim varsa hepsinde ortak olan bişey var, bir insanın bütün uğraşı önlerinde olan o koca göbekleri etrafında dönüyorsa ne kendine ne etrafa bir faydası yoktur.  Kendi hayatımda daha içime dönük bir yaşantıya geçerken diğerini anlamaya dair daha da algılarım açıldı. Hep bana, hep benim iştahım demiyorum, diyemiyorum. Çok sevdiğim bir söz var yazarını hatırlayamıyorum, ama diyor ki ‘Şu dünyada bir kum tanesi kadarım ama bütün insanlığın derdini taşıyorum’ buradaki dertten kasıt diğerleriyle hemhal olmak, diğerini anlamak. Eskiden of ya ne kadar büyük bir dert dediğim şeyler gözümde küçüldü, kendim küçüldüm dert mi küçülmeyecek. Tabiki sinirlenip coştuğum kızdığım çok şey oluyor, insanız; ama ölçüsü farklı.

Uzun bir yazı oldu, hayatıma kattığı şeyler o kadar çok ki, belki daha sonra eklemeler de yaparım.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: Content is protected !!