Gülbahar MENEVŞE Blog

ANDA KALMAK

Çok uzun bir zamandan sonra nihayet zihnimdekileri yazıya dökmeye adım attım, bu süreçte hep zihnimde yazıp çizdim, bir türlü yazmaya elim gitmedi. Hayatın içinde koşturma halinden olsa gerek diye düşünüyorum, yapmam gerekenler yapmayı istediklerime baskın geldi bu süreçte. Şunu yapmalıyım, bunu bitirmeliyim, şunu okumalıyım, malı, meli…… Şeklinde uzayan şeyler. Hepimize tanıdık aslında bunlar.  Uzun lafın kısası o meli malıları yaptım, şunu bitirmeliyim dedim bitirdim, şunu olmalıyım dedim oldum, kafamdakileri bitirmeye ya da yapmaya o kadar odaklanmışım ki bittiğinde önce anlam veremedim. İyi de ben ne istiyorum, ne yapmak bana iyi geliyor, bu yaptığımın amacı ne, kim için yapıyorum sorgulamalarıyla baş başa kaldım, baktım ki bu kısım yok bende, belki birçoğumuzda yok, o anda mevcut durumda olmayı beceremiyoruz. Bu hani güncel söylemde olan anın tadını çıkar lafı değil, gerçekten bedenin ve ruhunla içinde bulunduğun anda olmayı söylüyorum. Bu durum mutluluk fantezisiyle karıştırılmasın. O an içinde bulunduğunuz an acı da içeriyor olabilir, sıkıntı da. İnsan olmanın doğal sonucu olan hallerimizle uyumlu değiliz, sürekli koşuyoruz, sürekli hareket halindeyiz, bazen de zihnimiz o kadar hareket halinde ki, bedenimiz ona yetişemiyor ve sistemi kapatıyoruz, sadece yatıyoruz, uyuyoruz.

Kaçma hallerine örnek olarak aklıma birkaç şey geliyor, sürükleyici diziler, sürükleyici kitaplar, telefonlarımızdaki birçok şey, yemek, sigara… Herkesin kaçarken kullandığı bir silahı var, iyi mi kötü mü tartışılır, ancak anda kalmamak insanı hasta yapıyor. Evet, düşünsenize bir sürü şey okuyup yazmışsınız, bir sürü şeye sahip olmuşsunuz, ama halinizi kabul edememişsiniz, kendinizi hep eksik hissediyorsunuz. İnsan doğası gereği eksik hisseder, hissetmeli de, burada kastettiğim eksik olma hali, dışarıdan birşeyle tamamlanacağına dair düşünceler içeren eksiklik. İşte şu kişiyle sevgili olursam olacak, şu okulu bitirirsem olacak… Cevabı söylüyorum: OLMAYACAK, sen ne yaparsan yap olmayacak, hiçbiri seni tamamlamayacak, sadece daha da eksik ve kendin olmaktan  uzak yapacak.

Bunun bir yolu var mı, bence birçok yolu vardır, ben kendi yürüdüğümü söylerim ancak, deneyimim kendi yolumda. Giderim bir ağacın altına, ya da bir suyun kenarına, kendimi dinlerim, nefes alır veririm, o arada aklımdan bir sürü düşünce geçer, herkese her şeye dair, gittikçe nefesimle ve bulunduğum ortamla olan ilişkim güçlenir, o düşünceler zihnimde hala vardır ama ben onlara bakmam artık, kendime, içinde bulunduğum ortama bakarım. Zihnimi bedenimle aynı yere getiririm ki bu çok zordur, zamanla pratik yapa yapa olacaktır. Şimdilik bu yolun başındayım, bu kadarı bile inanılmaz huzur  veriyor, yaşadığımı hissettiriyor. Bu dediğimi somutlaştıracak olursam eğer şöyle söylerim, sürekli bir başkasının hayatına bakıp imrenmek, kıskanmak, mutlu olmak, üzülmek, bu hangi duyguysa fark etmez, sizi bir yere vardırmaz; ancak kalkıp ocağa bir kap bir çorba koyarsanız, evinizi havalandırıp biraz toparlarsanız hayatınız daha güzel olur. Biri size aittir, diğeri değil. Size ait olanı, başaklarınkini izleyerek değiştiremezsiniz.

Mesleğim gereği gördüğüm birçok danışan şunu söyler herhangi bir sorunlarıyla ilgili

Gitmediğim doktor kalmadı, gitmediğim psikolog kalmadı, hiçbir şey bende işe yaramadı. Ben de şunu söylerim, peki siz bu süreçte bu durumu düzeltmek için hangi adımları attınız?

İşte size söyledim ya bir sürü uzmana gittim, hiçbiri benim sorunumu çözmedi.

Şunu söylerim o zaman danışana, diyelim ki kilo probleminiz var, diyetisyene gidiyorsunuz, diyetisyen size bir liste yazıp veriyor, siz de o listeyi alıp eve gidiyorsunuz, sadece okuyorsunuz ve haftaya tekrar geliyorsunuz, siz kilo verir misiniz?

Tabiki hayır, listede yazanları bir şekilde yapıp yemem gerekir.

Yani sorunun çözümü için harekete geçmeniz gerekir, bu harekete geçme bir uzmana gidip sorunu anlatmak değildir, bu sadece işin liste alma kısmıdır, asıl mesele listeyi aldıktan sonra eve gidince neler yaptığınızdır.(Burada iyileşme kısmında kişinin kendi üzerine düşen sorumlulukları almamasını kastediyorum, tedavisi mümkün olmayan vs. durumları değil.)

Anda kalmak hayatımızla ilgili sorumluluk almak demektir,  olmuş ya da olması ihtimal dahilinde olan şeyler için oturup ağlamak, beklemek, korkmak sorumluluklarımızdan kaçmaktır. Yapamıyorum, elimde değil demek aslında yapmak istemiyorum , bu benim için daha kolay demektir. Çocuklar biz yetişkinlere göre anda kalmayı daha kolay yaparlar, üzülürler, sonra kalkıp devam ederler, oyun oynarlar, gülerler. Çocuklar hayatın sorumluluğunu daha iyi yerine getirirler. Anda kalmak, olan oldu, şimdi ne yapmak daha iyi olur demektir.  Sorumluluk almaktır. Birileriyle ilgili bir şeyleri izleyip çok üzülmek, oturup ağlamak ve sonrasında hiçbir şey yapmamak yetişkin tavrı değildir. Birisine bir kap yemek yapıp vermek güzel bir anda kalma ve sorumluluk örneğidir.

Şimdi yapacağın küçük bir hareket ilerde yapma olasılığın olan daha büyük bir hareketten iyidir.

Bunları kendime yazıyorum, sonra çocuklarıma. İstiyorum ki bazen kafaları karıştığında gelip bunları okusunlar, annemizin de kafası karıştığında nasıl halletmiş, hallediyor görsünler. Tabi bazı kişilerin de okuyup ya ben de böyleyim, ben de bunu bir deneyeyim, bende de işe yarar mı deyip okuması ayrıca motive ediyor. Dünyada yazılmış çok şey var, kalpten çıkan az.  Sevgiler…