Aldım verdim ben seni yendim…

Vermek üzerine yazmaya dair bir his beni dürtmeye başladığında zihnimden çocukken oynadığımız bir oyunun repliği geldi: Aldım verdim, ben seni yendim… Başını ve sonunu hatırlamıyorum zihnimde kalan kadarı bu. Sonra olayı nasıl olsa buraya bağlarım, şimdi ben hikayeme döneyim, hislerin çıkış noktasına .

Dün iş çıkışı markete uğradım, tek bişey alıp çıkacaktım, aldım, bu arada markette kalabalık bir çocuk grubu da vardı, dikkatimi çekti, terliklerin olduğu bölümde bişey inceliyorlardı, sanırım yaşça biraz büyük olanı(tahminen 7/8 yaş) ablalarıydı, onları uyarıyordu, ne için orasını bilmiyorum, çok da önemsemedim. Amaç alacağımı alıp çıkmaktı, hızlıca kasaya giderken. Kasada sıra beklerken yine önümde birileri vardı, onlar işlemini yaparken ben de cüzdanımı ayarlıyordum, bir baktım önümdeki bir kız çocuğu (az önce diğerlerini uyaran abla olduğunu sandığım) dönüp bana, sizin bir tane ürününüz var, siz buyurun geçin dedi. Baktım yüzüne , çok tatlı bakıyor, çok şaşırdım böyle bir nezaketi beklemiyordum, sonuçta o çocuk, hatta benim önüme bile geçip işlemini yaptırabilirdi, sonuçta çocuklar etraftan çok kendilerine odaklılardı. Ama bırakın benim önüme geçmeyi, kenara çekilip bana sırasını vermek istedi. Eline baktım ne almış diye, bana sırasını verip bekletmek istemeyecek kadar. Bir çift terlik var, kardeşlerinin eline baktım bişey yok, çok şaşırdım, ama sizin de bir ürününüz var dedim, yok bizim iki tane dedi. İki tane dediği bir çifti oluşturan iki tek terlik 🙂  çok duygulandım, çok teşekkür ettim, bir noktada nezaketini geri çevirmek de istemedim, teşekkür edip işlemimi yaptım.  Çocukta olan bu hassasiyet, etrafa bu duyarlılık beni çok etkiledi, kendinden başka birini düşünüp ona yer açması çok ince bir davranıştı. Çocuğu, yaşantısını bilmiyorum, hayatındaki görevlerini bilmiyorum, ama tahminen hissettiğim yaşının ötesinde bir olgunluğu vardı, belki aldığı sorumluluklar, belki yetiştiği ortamın kattıkları, belki kendi doğası. Ancak ne kadar büyük bişey bu durum. Verebilmek hem de almadan, karşıdan bir talep olmadan verebilmek. Etrafımız almak için veren insanlarla dolu. Ne demek bu almak için vermek. Açalım biraz, bazen bunu çok yakınımızdaki insanlar yapar, ama küçükken hepimiz yapmışızdır kardeşimize, hadi sen benim  dondurmamın tadına bak ben de seninkinin. Teklif ederken amacımız onun dondurmasını yemektir 🙂 Çocukken gayet normal olan bu durum yetişkin yaşamında maskeler altında kalır, çok ilgili davranırız karşı tarafa ki o da bize ilgili davransın. Karşımızdakine hediyeler veririz ben hediye vermeyi çok severim diyerek, ama özünde ondan alacağımız hediyeyi severiz. Kimseyi kırmak istemeyiz, alttan alırız ki onlar da bizi kırmasın.  Çok nazik davranırız ki onlar bizi beğensin. Bakın örnekler çoğalır gider, görüntüde somut bişey olmasa bile amacımız karşıya bişey verirken, özünde ondan almaktır. Bazen aileler çocuklarına, sizin için saçımı süpürge ediyorum derken, ilerde bana bakmalısın ben kendimi sana feda ettim, sen de bana edeceksin, derler, çaktırmadan.  Bunlar gizli mesajlardır, sorsanız olur mu canım, anne babalar çocuklarını karşılıksız sever derler, ama öyle  değildir. Bu dediklerimin hepsi herkes için, her verme için geçerli değildir. Hesap kitapla yapılan vermeler için geçerlidir. Sen bunu seviyorsun diye sana bunu yaptım, bu durumdaki vermek saf bir vermedir, karşı tarafı mutlu etme amacı taşır. İnsan olarak benim kimseden beklentim yok diyen fazla iddialı konuşuyordur, herkes her şeyden bişey bekler ama az ama çok. Kuldan beklemiyorum diyen de Allah’tan bekliyordur sonuçta. Bekler, cenneti bekler, sevap bekler. Buradaki beklenti insani bir beklentidir, herkes görülmek, beğenilmek, varoluşuyla ilgili onurlandırılmak ister. Her verme sonucunda doğrudan ya da dolaylı bir almayı getirir, şöyle somutlaştırayım: Diyelim ki bir yakınınız evleniyor, düğününde ona bir hediye alıyorsunuz, bu bir takı ya da ev eşyası olabilir, takarsınız. Sonra zaman gelir sizin bir düğün olayınız olur, bir beklentiye girersiniz, hesap kitap yaparsınız, ben ona çeyrek takmıştım, şimdi o bana bunu takmalı diye. Hatta takarken o bana geri gelecek diye takarsınız. İşte buradaki verme almaya dair vermedir, hesap kitapla yapılandır, bir nevi paranı birine borç vermedir. Bizim adetlerimiz böyleyi kabul etmiyorum, adetlerde evlenen insanlara yardım etme, hediye alma vardır, güzel de bişeydir ama bunu yaparken bana nasıl olsa gelecek diye değil, gerçekten o insanlara destek için yapıldığında anlamlıdır.

İkinci örnek benim çocukluğumda olan bişeyden olsun, bizim birkaç tane ailecek çekilmiş fotoğrafımız vardı, o zaman yaşadığımız deniz kenarı bir ilçede orayı gezen iki Alman turist bizim fotoğrafımızı çekmiş,  bir tanesinde kendileri de var. O fotoğrafları Almanya’ya gidince bize yollamışlar, arkasına da bir not yazmışlar, tabi biz Almanca bilmeyince pek anlayamadık o zamanlar, sonra sonra öğrenince güzel şeyler yazmışlar. Buradaki verme karşılıksız vermedir, o adam ve kadın bir daha bizi görmeyeceklerdi, hayatımızda yerleri yoktu, bizim de onların hayatında;  ama bizden karşılık beklemeden fotoğraflarımızı yollamışlardı, çok güzel ve önemli bişey.  Hala aklıma gelir ve mutlu olurum, bizden onlara giden eminim güzel duygular vardır, onlar belki bu karşılıksız vermenin tatminini yaşamışlardır bilmiyorum, ama kendinden öteye geçip diğerine verebilmek çok insani bir haldir ve her insana nasip olmaz.

 Çocukken söylediğimiz şarkıya dönecek olursak, aldım verdim, aldım verdim diye işler çoğu insanın zihni. Alır, sonra verir, verir ki sonra alsın. Alıp sonra verip sonra almayı hedefleyenlerin aldıkları çok azdır bu hayatta. Azdır, az olmasa sürekli birilerinden bişey almaya çalışmazlar, aldıkları yetmiyordur ki o yüzden sürekli verip almaya çalışırlar. Barış Manço’nun bir şarkısı geldi aklıma, ismi ‘Kazma’, o şarkıda diyor ki Barış Manço :

Komşunun tavuğu komşuya kaz görünür dersen
Kaz gelen yerden tavuğu esirgemezsen
Bu kafayla bir baltaya sap olamazsın ama
Gün gelir sapın ucuna olursun kazma

Hep diğerinde olan daha güzel, çok , değerli gelir. Oysaki gerçekten karşısındakini düşünerek verenlerin her şeyi o kadar çoktur ki, kimseden bişey almak için vermezler, ama onlar içlerinden gelip verdikçe hayatları, gönülleri bolluk, bereket içinde olur. Amaç bolluk, bereket olsun diye vermek değildir, onlar doğal sonucunda olur zaten. Verir, verdikçe bir yerden alır.

Kelimelerin içerikleri aynı olsa da yazılma sırasına göre anlamları değişir, verdim, aldım, verdim aldım derken güç ‘verme’ dedir  ve ters bişekilde aldığın o kadar çoktur ki sürekli verirsin, elindekileri paylaşırsın görünen ya da görünmeyen bişekilde.

Aldım verdim, aldım, verdimde, güç ‘alma’dadır, ters bişekilde aldığın o kadar az olur ki hayat boyu almaya dair isteğin hiç bitmez.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: Content is protected !!